Kil Maskesinin Faydaları Nelerdir?

İnsanlar ciltlerinin ve saçlarının sağlığını iyileştirmek için yüzyıllardır kil kullanmaktadırlar. 

Kil yüz maskeleri, kaolin ve bentonit gibi çeşitli kil türlerinin birinden oluşur. Bu maskelerin fazla yağı emmek, kuru cildi yönetmeye yardımcı olmak ve akneyi önlemek gibi çeşitli faydaları vardır.

Bu yazıda kil maskelerinin faydalarını inceleyeceğiz ve olası yan etkilerini de ele alacağız. 

Kil Maskesinin Faydaları Nelerdir?

Kil maskesinin faydalarını aşağıda sıralayalım.

  • Sivilce Görünümünü Geçirme
  • Gözenekleri Açmak ve Yağlı Cildi Tedavi Etmek 
  • Kuru Ciltleri Nemli Tutmaya Yardımcı Olmak

Sivilce Görünümünü Geçirme

Kil maskeleri, cildinizdeki fazla yağı emme ve sivilce, siyah nokta ve beyaz nokta gibi hafif akne biçimlerini önleme potansiyeline sahiptir. Bu tür sivilceler, gözeneklerinizde aşırı kir ve yağ birikmesiyle oluşur.

Siyah nokta, sivilce ve sivilce lekelerini tedavi etmek için kil tozuyla ılık su karışımını uygulamanız önerilir. 

Daha şiddetli bir sivilce için, en iyi tedavi seçeneği hakkında bir doktorla konuşmak gerekebilir. Kil maskesi, hormonal olabilecek aknenin temel nedenini hedef almayacaktır.

Gözenekleri Açmak ve Yağlı Cildi Tedavi Etmek 

Yüzünüze kil maskesi uygulamak fazla yağı gözeneklerinizden uzaklaştırır. Birçok insan, kilin cildinizi kurutmak için en iyisi olduğunu iddia eder.

Doğal olarak yağlı bir cildiniz varsa, haftada bir veya iki kez düzenli olarak kil maskesi uygulamak fazla yağı yönetmenize yardımcı olabilir.

Kil maskeleri, kırışıklıkları azaltabilen ve cilt sıkılığını artırabilen kollajen liflerinin üretimini desteklemektedir.

Kuru Ciltleri Nemli Tutmaya Yardımcı Olmak

Kuru ciltler için bazen kırmızı kil önerilir. Kil sertleştiğinde cildinizin nemi tutmasına yardımcı olur.

Kil maskelerini aşırı kullanmak da cildinizi kurutma potansiyeline sahiptir. Kuru bir cildiniz varsa, kil maskesi kullanımınızı haftada en fazla bir kez ile sınırlamalısınız.

Kil maskeleri ayrıca şu konularda da yardımcı olabilir:

  • Kepek oluşumunu önlemek
  • Isı zararını azaltma 
  • Cildinizi temizlemeye yardımcı olur
  • Cildinizi aydınlatır
  • Cilt dengesini geri kazandırır
  • Antimikrobiyal özelliklere sahiptir
  • Cilt hastalıklarına karşı korur
  • Sebum üretimini düzenler ve tamamen organiktir.

Kil Maskesi Kullanmanın Olası Yan Etkileri ve Önlemleri

Kil maskesini cildinize uyguladıktan sonra ciddi yan etkiler yaşamanız pek olası değildir.

Kil maskesini çok uzun süre bırakırsanız veya kil maskelerini çok sık kullanırsanız, cildiniz kuruyabilir veya tahriş olabilir. Kil kullanımınızı haftada iki defadan fazla olmayacak şekilde sınırlamak gerekmektedir.

Bazı kil maskeleri, glikolik asit gibi cildinizi tahriş edebilecek başka maddeler içerebilir. Bu yüzden dikkatli kullanmanız gerekmektedir.

Kil Maskesi Nasıl Kullanılır?

Temel bir kil maskesini şu şekilde uygulayabilirsiniz:

Kabından çeyrek boyutta bir miktar kil alın. Kili yüzünüze eşit şekilde yayın. Yaklaşık 15 dakika bekletin. Maskeyi ılık su veya nemli bir yüz bezi ile çıkabilirsiniz.

Kil Maskesinin Zararları

Kil maskesi kullanmanın en olası yan etkileri şunlardır:

  • Kuruluk
  • Kaşıntı yaşama
  • Kırmızılık
  • Döküntü
  • Tahriş olma
Sıkça Sorulan Sorular:
Kil Maskesi Beyazlatır Mı?

Kil maskelerinin cildi beyazlatma gibi bir özelliği yoktur. Ancak kil maskeleri ciltteki sebum oranını düzenleyerek cildin daha sağlıklı ve parlak görünmesine katkı sağlamaktadır.

Kil Maskesi Kaç Günde Bir Yapılır?

Kil maskesini haftada bir en fazla iki defa yapmak uygundur. Fazla kil maskesi kullanımı cildin sağlığının bozulmasına yol açabilmektedir.

Bu yazımızda kil maskesinin faydaları nelerdir? Adlı sorusuna yanıt verirken aynı zamanda nasıl ve ne kadar kullanılması gerektiğinden bahsettik. Daha fazlası için sitemizi inceleyip yorum yapmayı unutmayın.

Koltuk Altı Ter Kokusu Nasıl Önlenir?

Koltuk altlarının kokması, çoğu insanın uğraştığı bir sorun olsa da, sizi utandırabilir. Teriniz cildinizdeki bakterilerle temas ettiğinde koltuk altları kokabilmektedir. Bazı uygulamalar bu kokunun azalmasına yardımcı olabilir.

Koltuk altı kokusunu en aza indirmeye ve önlemeye yardımcı olacak adımları öğrenmek için koltuk altı ter kokusu nasıl önlenir? Adlı makalemizden yararlanabilirsiniz.

Koltuk Altı Kokusu Neden Olur?

Vücudunuz ter bezleriyle kaplıdır çünkü terleme, serinlememize yardımcı olan temel bir işlevdir.

İki ana ter bezi türü vardır: Ekrin ve apokrin:

Ekrin Bezleri

Bunlar vücudunuzun çoğunu kaplar ve doğrudan cilt yüzeyine açılır. Vücudunuz ısındığında, ekrin bezleri vücudunuzu soğutan teri salgılar. 

 Cildinizdeki bakteriler onu parçalamaya başlayana kadar tipik olarak kokusuzdur. 

Tükettiğiniz bazı yiyecek ve içeceklerin yanı sıra bazı ilaç türleri de ekrin bezinin ter kokusu vermesine neden olabilir.

Apokrin Bezleri

Bunlar kasık ve koltuk altı gibi çok fazla kıl kökü içeren bölgelerde oluşur.

Apokrin bezleri cilt yüzeyine açılmak yerine kıl folikülüne boşalır ve daha sonra yüzeye açılır. 

Apokrin bezleri öncelikle stres altında çalışır ve kokusuz bir sıvı salgılar. Bu sıvı cildinizdeki bakterilerle temas ettiğinde koku oluşmaya başlar.

Bu bezler ergenliğe kadar çalışmaya başlamaz, bu yüzden insanlar vücut kokusunu genellikle bu dönemde fark etmeye başlar.

Terlemek normal olsa da, bazı insanlar normalden daha fazla terler. Bu duruma hiperhidroz denir. Hiperhidrozlu kişiler, özellikle elleri, ayakları ve koltuk altları aşırı derecede terler. 

Doktorunuz bu duruma sahip olabileceğinizi düşünürse, tanıyı doğrulamak ve tedavi sağlamak için testleri tamamlayabilir.

Koltuk Altı Kokusu Nasıl Önlenir?

Koltuk altlarının kokusunun nasıl önlenebileceği, vücut kokusunun ciddiyetine ve altında yatan nedenlere bağlıdır. Koku, etkisiz hijyen veya doğru ürünlerin kullanılmaması nedeniyle mevcut olabilir veya altta yatan tedavi gerektiren bir tıbbi durum olabilir.

Günlük duşunuzdan sonra bir ter önleyici kullanmak koltuk altı kokusunu gidermeye yardımcı olabilir. Bazen hangisinin sizin için en uygun olduğunu görmek için farklı türleri denemeniz gerekir.

Antiperspirantlar, teri serbest bırakan gözenekleri geçici olarak bloke ederek üretilen ter miktarını azaltmaya yardımcı olur. Cildinizin yüzeyine daha az ter geldiği için daha az koku oluşur

Deodorantlar terin kokmasını engeller ama terin kendisi durdurmaz. Bu ürünler genellikle alkol bazlıdır ve cildinizi asidik hale getirir. Bu kokuya neden olan bakterilerin oluşmasını engeller.

Koltuk Altı Ter Kokusu Nasıl Önlenir?

Koltuk altı ter kokusunun ilk etapta oluşmasını engellemek için bazı önlemler alabilirsiniz. Bu yöntemleri aşağıda sıralayalım.

  • Sabunla günlük duş almak
  • Spor gibi yorucu aktivitelerden sonra düzenli olarak duş almak
  • Pamuk, keten ve nem emici karışımlar gibi bol, nefes alabilen kumaşlar giymek. Bu özellikle çok terliyorsanız önemlidir.
  • Koltuk altlarını tıraş etmek veya ağdalama yapmak
  •  Stresi azaltmak, stres tepkisi ter bezlerinin daha hızlı ter üretmesine neden olabilmektedir
  • Terleyen kıyafetlerinizle durmanız koltuk altı ter kokusunu tetikleyebilir. Bu yüzden çok terlediğinizde kıyafetlerinizi değiştirmelisiniz.
Ne Zaman Doktora Görünmeliyiz?

Birden fazla türde deodorant veya ter önleyici kullandıysanız ve hiçbir şey koltuk altı kokusunu azaltmaya yardımcı olmuyorsa, doktorunuzla konuşabilirsiniz.

Doktorunuz daha güçlü spreyler verebilir veya botox enjeksiyonları önerebilir.

Koltuk Altı Ter Kokusu İçin Doğal Yöntemler

Koltuk altı ter kokusu için evde de yapabileceğimiz doğal çözüm yolları mevcuttur. Bu çözüm yollarını aşağıda sizler için sıraladık.

  • Karbonat
  • Sirke 
  • Limon
  • Çay Ağacı Yağı
  • Bebek Pudrası
  • Biberiye Yağı
Karbonat

Karbonat koltuk altı ter kokusunu önlemede oldukça yardımcı olabilecek içeriğe sahiptir. Karbonatı koltuk altınıza sürdüğünüzde kötü kokuyu oluşturan bakteriler işlev görmemeye başlamaktadır.

Sirke

Karbonatla benzer bir işlevi olan sirkeyi de koltuk altı ter kokusunu önlemede kullanabilirsiniz. 

Bir miktar elma sirkesiyle suyu karıştırdıktan sonra terlemenin olduğu kısma uygulayabilirsiniz. Sirke, bakteri üretimini engellediği için kötü kokunun oluşmasını önler.

Limon

Limon ph dengeleyici bir özelliğe sahiptir. Bu özelliği sayesinde terlemenin yarattığı kötü kokunun önüne geçmiş olur. 

Antibakteriyel yapısıyla koltuk altındaki kötü kokuya sebep olan bakterilerin etkisiz hale gelmesini sağlar.

Çay Ağacı Yağı

Çay ağacı yağı koltuk altı ter kokusunu önlemede oldukça etkilidir. Bir fincan suya iki damla kadar çay ağacı yağı ekleyip iyice karıştırdıktan sonra koltuk altlarınıza uygulayabilirsiniz.

Bebek Pudrası

Bebek pudrasının hafif bir kokusu vardır. Bu koku koltuk altlarındaki ter kokusunu bastırmanızı sağlayabilir.

Biberiye Yağı

Biberiye bakteri nedenli kokuları önlemede de kullanılmaktadır. Biberiye yağını doğrudan koltuk altlarınıza uygulayabilirsiniz

Bir bardak suya 5-10 damla biberiye yağı koyup iyice karıştırın ve koltuk altlarınıza uygulayın.

Tavsiye İçerik: Deodorant Koltuk Altını Neden Yakar?

Sıkça Sorulan Sorular:
Ağır Ter Kokusu Nasıl Giderilir?

Ağır ter kokusunu önlemek için bazı dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Bu durumlardan aşağıda bahsedelim.

  • Düzenli banyo yapın.
  • Bol su tüketip, yediğiniz besinlere dikkat edin.
  • Düzenli ağda, tıraş uygulaması yapın.
  • Kıyafet seçimine dikkat edip, deodorant kullanın.
Neden Çok Ter Kokuyorum?

Terinizde kötü koku oluşması oradaki bakterilerden kaynaklanmaktadır. Bu bakteriler zararlı değillerdir. Bakteriler ter sıvısından beslenerek atıklar ortaya çıkarmaktadır. Bu atıklar kötü ter kokusuna sebebiyet verir.

Ter Kokusuna Hangi Sabun İyi Gelir?

Ter kokusuna en iyi gelen ve en çok tercih edilen sabun tuz sabunudur. Özellikle yaz aylarının yaklaşmasıyla sık sık tercih edilmektedir.

Koltuk altı ter kokusu neden olur? Koltuk Altı ter kokusu nasıl önlenir? Adlı sorularınıza yanıt bulmaya çalıştık. Yazımızdan faydalandıysanız yorum yapmayı unutmayın.

Hyaluronik Asit Nedir?

Özet

Hyaluronik asit ( HA) Cilt yaşlanması, cilt onarımı, yara iyileşmesi, doku yenilenmesi gibi süreçlerin  düzenlenmesinde çok yönlü rol oynamaktadır. Bu yönü sayesinde  kozmetik  ürünlerin zorunlu bileşeni olarak görev yapar. Bu derleme cilt gençleştirme, cilt yenileme, yaşlanmayı geciktirici, cilt onarımı noktasında son gelişmeleri ve klinik araştırmaları özetlemeyi ve değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Hyalüronik asit, hyaluronan, vegan hyaluronan, kozmetik, dermatololoji, vegan hyalüronan

Hyaluronik asit ( C28H44N2023 )

Karl Meyer ve John Palmer, 1934 yılında ilk kez İnek gözlerinin camsı kısmından bilinmeyen bir madde  izole etmeyi başardılar. Bu madde’ye Yunan dünyası “hyalos” (cam) ve bileşiğin bünyesinde bulunan  2 şeker molekülünden biri olan üronik asit  bulunmasından dolayı “hyaluronik asit” adını verdi. Biyo-uyumluluğu ve canlı yapısına zarar vermemesi potansiyeli nedeniyle şu anda tıpta ve cilt bakımında en yaygın kullanılan doğal makromoleküllerden biridir. Bu mukopolisakaritin kimyasal yapısını tam olarak çözmek için 20 yıllık bir araştırma daha gerekmiştir. (1)

Günümüzde yapılan çalışmalar Hyaluronik asitin yapısını şu şekilde açıklamaktadır: D – glukuronik asit ve N-asetil-D glukozamin disakkaritlerlerinin  β-(1 → 4) ve β-(1 → 3) glikozidik bağlar ile bağlanmasıyla oluşan  polimerik sülfatlanmamış bir glikozaminoglikandır ve vücudumuzda hyalüronidaz enzimi ile üretilir (2)

İnsan derisinin yaşlanması, henüz tam olarak anlaşılamayan karmaşık bir biyolojik süreçtir. Biyolojik olarak bağımsız iki sürecin sonucudur. Birincisi, tüm iç organları etkilediği gibi cildi de aynı şekilde etkileyen, önlenemez bir süreç olan içsel veya doğuştan gelen yaşlanmadır. İkincisi, foto-yaşlanma olarak da adlandırılan, başta ultraviyole (UV) ışınları gibi dış etkenlere maruz kalmanın sonucu olan dışsal yaşlanmadır.

İçsel cilt yaşlanması ise yirmili yaşların ortalarından itibaren eşey hormonlarının üretiminin kademeli olarak azalması ve menopozla ilişkili östrojen ve progesteronun azalması gibi yaşla birlikte meydana gelen hormonal değişikliklerden etkilenir. (3) HA, periferde ve kollajen ve elastinle etkileşim halinde bulunmuştur.

Kısaca  kolajen ve elastinin uygun bir konfigürasyonda tutulmasını sağlayan liflerdir. Yaşlanmış ciltlerde  Hyaluronik asit  ile bu bağlantılar yoktur bu da kollajen ve elastin liflerinin düzensizliği nedeni ile  ciltte ince çizgi, kırışıklık ve nazolabial kıvrımların varlığına yol açmaktadır. Östrojen ve androjen eksikliğinin kollajen bozulmasına, cilt kuruluğuna, elastikiyet kaybına, epidermal atrofiye ve cildin kırışmasına neden olduğu  bilinmektedir.

(4) Hyaluronik asit’in su tutma özelliği nedeni ile  Nemlendirici, cilt koruyucu ve yaşlanma karşıtı özelliklere sahip ürünlerin hemen hepsi HA’dan oluşur.  HA bol miktarda bulunan cilt daha yumuşak pürüzsüz ve parlaktır. Cildin nemlenmesi aynı zamanda kırışık oluşumunun yavaşlamasına da yol açar ve genellikle yaşla birlikte ortaya çıkan derin ince çizgileri ve hâli hazırda oluşmuş kırışıklıkları iyileştirir. (5)

Yara iyileşmesindeki rolü

Ciltte herhangi bir tahribat ve yara oluşması durumunda hyaluronan sentezi hızlanmaktadır. Bu durum hyaluron’nın dışarıdan deriye takviye olarak verilmesi yara oluşan bölgelerde doğal olarak yaraların iyileşmesine sebep olmaktadır. Bilimsel çalışmalar hyaluronan uygulanan yaralarda kısa sürelerde gözle görülür derecede gerileme olduğunu ve yaradan kaynaklı acı ve ağrı hissini azalttığı belirtilmiştir.  (6)

Kozmetik etki Uygulama Deneysel model/çalışma tasarımı çalışma parametreleri Önemli bulgular Ref.
Kırışıklık önleyici etki 60 gün boyunca perioküler kırışıklıklarda günde iki kez 30 ila 60 yaşları arasında 76 kadın, perioküler kırışıklıkların klinik belirtileri Cilt hidrasyonu, cilt elastikiyeti, kırışıklık derinliği       1.

Cilt hidrasyon seviyesinde önemli gelişme.

2.

Cilt elastikiyetinde dikkate değer gelişme.

3.

Düşük moleküler ağırlıklı (LMW) HA’nın daha iyi penetrasyon yetenekleri nedeniyle kırışıklık derinliğinde önemli azalma.

(9)
Periorbital bölgede DermaTOP, Korneometre, Cutometer ve Chroma Metre kullanılarak 8 haftalık tedavi Yaş ortalaması 45.2 olan 33 kadın Cilt hidrasyonu, cilt elastikiyeti, cilt pürüzlülüğü, kırışıklık derinliği            1.

Ürün yelpazesinin nemlendirici etkisinde önemli gelişme.

2.

Cilt elastikiyetinde önemli ölçüde iyileşme.

3.

Cilt pürüzlülüğünde kayda değer iyileşme.

(10)
Günlük kullanım için ürünün 3 aylık deneme süresi. 20 hasta, her biri HA içeren farklı bir kırışıklık önleyici krem ​​(Balea, Nivea, Lancôme, Chanel) ile dört gruba ayrıldı. Kırışıklık azaltma, cilt sıkılığı ve elastikiyet. 1.

Tüm gruplarda perioral ve orbital kırışıklıkların derinliğinde önemli azalma

2.

Tüm gruplarda cilt sıkılığında dikkate değer artış sağlandı.

3.

Cilt elastikiyetindeki minimal önemli değişiklikler yalnızca bireysel gruplarda görülebildi.

 

 

 

 

 

Bilim insanları, perioküler kırışıklıkları olan 30 ila 60 yaşları arasındaki 76 kadını içeren bir klinik çalışma yürüttüler. Bu hastalara farklı moleküler ağırlıklarda HA (50, 130, 300, 800, 2000 kDa) içeren %0.1 (w/w) krem ​​formülasyonu 60 gün boyunca günde iki kez uygulandı.

Düşük moleküler ağırlıklı HA içeren krem ​​formülasyonu uygulanan kadınlarda cilt hidrasyon seviyesinde, cilt elastikiyetinde ve peri-oküler kırışıklıkların azalmasında daha büyük gelişmeler gözlemlediler (9). Araştırmacılar Moleküler ağırlığa bağlı perkütan absorpsiyon açısından, topikal formülasyonlar (losyon, serum ve krem) içeren ultra küçük boyutlu HA’yı (nano-HA) test etmişlerdir (10).

Bu klinik çalışmada, ortalama yaşı 45.2 olan 33 kadın, periorbital kırışıklara sekiz hafta boyunca tedavi edildi. Ölçümler, kırışıklıklar için DermaTOP, cilt hidrasyonu için Korneometre, cilt elastikiyeti için Cutometer ve eritem yoğunluğu için Chroma Metre kullanılarak üç boyutlu yapı incelenerek periorbital bölgelerde yapıldı. Sonuçlar, 2 hafta içinde cilt inceliklerinde önemli bir iyileşme ve 2-8 haftalık tedavide cilt elastikiyetinde iyileşme olduğunu da ortaya koydu. Nano-HA içeren topikal formülasyonların hızlı kırışık önleyici ve cilt gençleştirici etkilerinin, ultra küçük HA moleküllerinin üstün perkütan absorpsiyonuna bağlı olması bekleniyordu (10).

HA bazlı topikal krem ​​formülasyonunun kırışık önleyici etkinliği başka araştırmacılar tarafından da araştırılmıştır (11). HA içerikli kremin günlük olarak uygulanması, kırışıklıkların derinliğinde önemli ölçüde azalmaya neden olur ve cilt elastikiyetini ve sıkılığını artırır. Bu çalışmada yazarlar, HA içeren dört topikal krem ​​formülasyonunu (Balea, Nivea, Lancome, Chanel) periorbital kırışıklığı olan 20 kadın üzerinde 3 ay boyunca test ettiler. Tedavi süresinden sonra, tüm tedavi hastalarında cilt elastikiyetinde ve sıkılığında %13-30 oranında önemli bir iyileşme, kırışık derinliğinde %10-20 oranında önemli bir azalma ve hidrasyon seviyesinde iyileşme gözlemlediler (11 ). 

Vegan Hyalüronik Asit

Hiyalüronik asitin  hayvansal kaynaklardan üretiminde bazı sıkıntılar bulunmaktadır. Bu Nedenle bitkilerden üretim ve saflaştırma daha kolaydır. Hayvansal kaynaklı üretimin verimi düşük ve yüksek saflıkta hyalüronik asit üretebilmek için proteinlerin uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlem hayvansal üretimde oldukça zordur.  Bunun bir sonucu olarak da yeni üretim yöntemleri araştırılmaya başlandı. Günümüzde de genel üretim yöntemi olan bakteri fermantasyonu yoluyla üretim keşfedilmiş ve bitkisel izolosyon yaygınlaştırılmıştır.

Bu anlamda 1990’larda başlayan ilk  çalışmalar hyalüronik asitin bakteriyel fermantasyonla üretilebileceğini gösteriyordu. Çeşitli birçok bakteri, bu maddeyi doğal yollarla sentezleyebilmekteydi.  Son araştırmalar, bakteriyel fermantasyonla çok daha yüksek molekül ağırlığına sahip, verimi daha yüksek ve toksik madde içermeyen hyalüronik asit üretiminin yolunu açtı. Günümüzde hyalüronik asit üretimi çeşitli streptokok bakterilerinden gerçekleşmektedir.

Bunun yanında tıbbî kullanıma uygun ilaçlar üretebilmek için rekombinant DNA içeren bakterilerden de yararlanılmaktadır (7). ( İlk ticari olarak fermente edilmiş HA, endüstriyel HA üretimindeki mevcut yaygın suş olarak kalan Streptococcus zooepidemicus’tan elde edilmiştir ) (8). Uygun koşullar altında gelişmesi ve üremesi sağlanan bakteriler, şekerden fermantasyon ile hyalüronik asit üretirler. Bir biyoreaktörde gerçekleşen bu üretim, pek çok saflaştırma ve sterilizasyon aşamasına sahiptir. Hyalüronik asit yüksek sıcaklıklarda bozunan bir molekül olduğundan, hem üretilirken hem de saklanırken düşük sıcaklıklarda olması gerekir. Santrifüj ve filtrasyon gibi pek çok işlemden geçen ürünün, fabrikadan çıktığında yüksek saflıkta, steril ve çeşitli ilaç ve kozmetik firmalarına satılmaya hazır hâlde olması sağlanır.

 

  1. Meyer K, Palmer JW. The polysaccharide of the vitreous humor.J Biol Chem. 1934;107:629-634.

 

  1. R. Fraser, T.C. Laurent, U.B. Laurent Hyaluronan: its nature, distribution, functions and turnoverJ. Intern. Med., 242 (1997), pp. 27-33

 

  1. Berneburg, M., Trelles, M., Friguet, B., Ogden, S., Esrefoglu, M., Kaya, G., Goldberg, D. J., Mordon, S., Calderhead, R. G., Griffiths, C. E., Saurat, J. H., & Thappa, D. M. (2008). How best to halt and/or revert UV-induced skin ageing: strategies, facts and fiction. Experimental dermatology17(3), 228–240. https://doi.org/10.1111/j.1600-0625.2007.00665_1.x

 

  1. Makrantonaki, E., Adjaye, J., Herwig, R., Brink, T. C., Groth, D., Hultschig, C., Lehrach, H., & Zouboulis, C. C. (2006). Age-specific hormonal decline is accompanied by transcriptional changes in human sebocytes in vitro. Aging cell5(4), 331–344. https://doi.org/10.1111/j.1474-9726.2006.00223.x

 

  1. Bukhari, S. N. A., Roswandi, N. L., Waqas, M., Habib, H., Hussain, F., Khan, S., Sohail, M., Ramli, N. A., Thu, H. E., & Hussain, Z. (2018). Hyaluronic acid, a promising skin rejuvenating biomedicine: A review of recent updates and pre-clinical and clinical investigations on cosmetic and nutricosmetic effects. International journal of biological macromolecules120(Pt B), 1682–1695. https://doi.org/10.1016/j.ijbiomac.2018.09.188

 

  1. Tashiro, T., Seino, S., Sato, T., Matsuoka, R., Masuda, Y., & Fukui, N. (2012). Oral administration of polymer hyaluronic acid alleviates symptoms of knee osteoarthritis: a double-blind, placebo-controlled study over a 12-month period. TheScientificWorldJournal2012, 167928. https://doi.org/10.1100/2012/167928

 

  1. Liu, L., Liu, Y., Li, J., Du, G., & Chen, J. (2011). Microbial production of hyaluronic acid: current state, challenges, and perspectives. Microbial cell factories10, 99. https://doi.org/10.1186/1475-2859-10-99

 

  1. Chong, B. F., & Nielsen, L. K. (2003). Amplifying the cellular reduction potential of Streptococcus zooepidemicus. Journal of biotechnology100(1), 33–41. https://doi.org/10.1016/s0168-1656(02)00239-0

 

  1. Pavicic, T., Gauglitz, G. G., Lersch, P., Schwach-Abdellaoui, K., Malle, B., Korting, H. C., & Farwick, M. (2011). Efficacy of cream-based novel formulations of hyaluronic acid of different molecular weights in anti-wrinkle treatment. Journal of drugs in dermatology : JDD10(9), 990–1000.

 

  1. Jegasothy, S. M., Zabolotniaia, V., & Bielfeldt, S. (2014). Efficacy of a New Topical Nano-hyaluronic Acid in Humans. The Journal of clinical and aesthetic dermatology7(3), 27–29.

 

  1. Poetschke, J., Schwaiger, H., Steckmeier, S., Ruzicka, T., & Gauglitz, G. G. (2016). Hyaluronsäurehaltige Antifaltencremes: Wie gut wirken sie? : Eine Analyse von Antifaltencremes unterschiedlicher Preisklassen auf Basis objektiver Messmethoden [Anti-wrinkle creams with hyaluronic acid: how effective are they?]. MMW Fortschritte der Medizin158 Suppl 4, 1–6. https://doi.org/10.1007/s15006-016-8302-1

Hyaluronik Asit

Hyaluronik asit yapı itibari ile su molekülleri ile bileşik oluşturabilen ve  cildin nem oranını artırarak cildin esneklik kazanmasını ve bu sayede kırışıklarının giderilmesi ve gözle görülebilen ince çizgilerin yok edilmesini sağlayan bir polimerdir. Kendi moleküler ağırlığını yaklaşık 1000 katı kadar su molekülünü tutarak kompleks bileşik oluşturur. Genel olarak vücudumuz bu asidi Cilt bağ dokusunda ve eklemlerde üretmektedir.

Ancak yaşın ilerlemesi ile bu üretim yavaşlamaktadır dolayısıyla dışarıdan kozmetik cilt bakım ürünleri ile  takviye olarak alınması ve cildin desteklenmesi gerekir. Bu bileşiği içeren bazı cilt bakım ürünleri cildin en üst katmanlarının nemlenmesi sağlar. Üst cilt tabakasına yerleşen Hyaluronik asit moleküller suyu tutarak cildin nemli kalmasını sağlar ve böylece cilt canlı, taze ve sağlıklı bir görünüm kazanır. Yaşlanmanın etkileri olan ince çizgilerin giderilmesi için hyaluronan kullanılmalıdır.

Hyaluronan’ın molekül ağırlıkları farklıdır. Hyaluronik asit yüksek moleküler ağırlıklara sahip ya da mikro-moleküler olabilmektedir.  Bu iki bileşiğin cildin farklı tabakalarına geçme özelliği bulunur. Yüksek moleküler hyaluronan cildin üst tabakası yani epidermise etki ederken cildi nemlendir ve cilt nemli pürüzsüz daha parlak görünür. Mikro moleküler Hyaluronan ise cildin alt tabası yani dermis tabakasına kadar ilerleyerek cildin kırışıklarının giderilmesi ince çizgilerin yok edilmesinde bu sayede cildin dolgun görünmesine ve gençleşmeye sebep olur.

Hylauronan’ın ayrıca  antioksidan ve antibakteriyel özellikleri de bulunmaktadır. Antioksidan özelliği ile  cilde zarar veren  etkenlere karşı koruma kalkanı oluştururken Antibakteriyel özelliği ile de yaraların daha hızlı iyileşmesine yardımcı olur. Bu sayede ciltteki leke ve sivilcelerin tedavi edilmesinde de kullanılabilir. Cildinizi nemlendirir koruma kalkanı sayesinde  bariyer oluşturarak cildinizi daha genç dinç ve dinamik gösterir ve buna bağlı olarak yaşlılığa bağlı ince kırışıklıkları azaltır.

Kolajen Nedir? Ne İşe Yarar?

Özet

İnsan cildinde yaşa bağlı olarak yaşlanma ve dış faktörlere bağlı olarak UV ışınlarına maruz kalma ile ciltte yaşlanma (foto-yaşlanma) gerçekleşir. 

Cilt biyolojisinin neredeyse her yönü yaşlanmadan etkilenir. Yaşamsal bariyer işlevi gören epidermisin kendini yenileme yeteneği yaşla birlikte azalır.

Cildin büyük bölümünü oluşturan ve güç ve esneklik kazandıran dermal kolajenöz hücre dışı matris, derinin mekanik özelliklerini ve dermal hücre fonksiyonlarını olumsuz bir şekilde etkileyen kademeli parçalanmaya maruz kalır.  Kolajen desteği ile bu yaşa bağlı etkiler giderilebilir. 

Anahtar Kelimeler: kolajen, collagen, kozmetik, dermatoloji,

Kolajen Nedir? Ne İşe Yarar?

Kolajen vücudun yapı taşları arasında yer alan takviye olarak da alınabilen cildin esnekliği ve dayanıklılığından sorumlu, eklemlerde de yer alan bir proteindir.  Yaşlanma ile birlikte vücudumuzdaki kolajen parçalanır ve vücudumuzda kolajen üretilmesi zorlaşır.

Düzenli ve sağlıklı beslenme ile vücudumuzda kolajen yapımına yardımcı olmakla birlikte dışarıdan takviye ve destekleyici maddeler ile vücudumuzdaki kolajen miktarının artışına yardımcı olabilir. Kolajen ciltteki kırışıklıkların giderilmesi cilt kuruluğunun azaltılması ayrıca eklem rahatsızlıklarının giderilmesi ve  eklemlerde hareketin kolaylaştırılması için kullanılır.

Kolajenin Derideki Potansiyel İşlevleri 

Hücre Yaşlanması ve Yenilenmesindeki Rolü

Cilt, diğer birçok organ gibi, zaman ilerlemesi ve buna bağlı hormonal ve diyet değişiklikleri ile birçok değişikliklere uğrar. Bununla birlikte, diğer birçok organın aksine cilt, özellikle güneşten gelen UV ışınından olmak üzere çevresel faktörlerden doğrudan etkilenir. 

UV ışınlarına kronik maruz kalma, yıllar geçmesinden kaynaklanan yaşlanmayla birlikte (kronolojik yaşlanma) üst üste gelen yaşlı bir fenotipe (foto-yaşlanma) neden olur. Sonuç olarak, vücudun yüz, boyun, kollar veya ellerin arkası gibi sıklıkla güneşe maruz kalan bölgeleri, vücudun diğer bölgelerine göre gözle görülür yaşlanma belirtilerini daha hızlı kazanır.

Tüm bu olayların sonunda derideki hücre dışı matrislerinde, Fibriller yani Tip 1 ve Tip 3 kolajenler azalır.  Bu kolajenlerin azalması biyokimyasal olarak yaşlanmış bir cildin belirtecidir. (1,2,3). Ciltte bu kolajenlerin miktarının azalması neticesinde de deride kırışıklık ve elastikiyet kaybı oluşur. (4) Kolajen içeren ürünlerin kullanılması ile elastikiyet kaybı giderilerek Hücre yaşlanması engellenebilir.

Sağlıklı Bir Cilt İçin Kolajen Takviyesi Alınmalı, Güneş Işınlarına Maruz Kalınmamalıdır.

Deride en bol bulunan yapısal protein olan tip I kolajenin organizasyonu ve yapısındaki değişiklikler cilt yaşlanmasının belirtecidir. Yaşlı bir ciltte genç cilde oranla kolajen fibrilleri daha düzensiz, yoğun kümelenmiş ve  kırılma eğiliminde gözlenmektedir. Özellikle Güneş ışınlarına maruz kalan cilt yaşlanma eğilimdedir topikal uygulama ile epidermal tabakaya iletilebilir, ve bu deformasyonlar cilde kullanılan krem yada serumlar ile azaltılabilir. (5)

Kolajen Oluşumunda C Vitaminin Etkisi

C Vitamini kolajen molekülünün üçüncül yapısını sabit tutan bir kofaktör olarak görev yapmasının yanı sıra gen ekspresyonunu da uyarır. Deride kolajen oluşumu çoğunlukla dermisteki fibroblastlar tarafından gerçekleşir. C vitamini olmadığında Fibroblastlar kolajen üretimini hem azaltır hem de oluşan proteinlerin yapısında değişimler meydana gelir. (6)

Serbest Radikallerin Kolajen Üretimine Etkisi

Serbest Radikaller, Dermal hücre dışı matriste parçalanmış kolajenin birikmesine ve cildin kronolojik olarak yaşlanmış ve foto-yaşlanmış insan derisinde kolajen üretiminde de sürekli azalmaya yol açar.  Genç deride, dermal hücre dışı matris içinde bulunan sağlam kolajen, fibroblastlara bağlanarak cilde mekanik direnç sağlar. 

Böyle Fibroblastlar gergin haldedir.  UV ışınlarına (foto-yaşlanma) veya oksidatif strese (kronolojik yaşlanma) maruz kaldığında, artan ROS, pro-kolajen üretimini azaltır. Kronik UV maruziyeti ve zamanın geçişi ile ortaya çıkan kolajen fragmanlarının birikmesi, dermal ekstraselüler matrisin mekanik ve fonksiyonel özelliklerini bozar. (7, 8)

Kolajenin Cilt Kuruluğuna Etkisi

Genç cilt sıkı, pürüzsüz ve parlak bir görünüme sahipken, zamanla içsel ve dışsal yaşlanma süreçleriyle dermis ve epidermisin yapısında derin değişiklikler meydana gelir. Dermisin kollajen yoğunluğu yaşla birlikte azalır ve dermal kalınlıkta bir azalma ile ilişkilidir. (9)

Dermal kollajen ağı, daha kısa ve daha az organize lifler sunarak ve bozulmuş kollajen parçalarını biriktirerek giderek daha fazla parçalanır. (10)  Papiller dermisin elastik lifleri yaşlanma sırasında bütünlüğünü kaybeder ve dermal-epidermal bileşkeye daha az ulaşır.

Esneklik ve güçteki bu genel kayıp, sarkma ve kırışmaya yol açar. (11, 12) Hem epidermiste hem de dermiste bol miktarda bulunan hyaluronik asit miktarı yaşla birlikte azalır. (13) Bu, yaşlanan insanların tipik olarak kuru cildine yol açan ve en önemlisi epidermal bariyer işlevini bozan nemi tutma kapasitesinin azalmasına yansır. (14)

Kolajen Takviyesinin Yara İyileşmesindeki Rolü

Yaralar, enfeksiyon oluşma ihtimali nedeniyle her zaman ciddiyeti koruyan bir konu olmuştur. Bu nedenle, yaraların kontrol altında tutulması, kapsamlı iyileşme ve ardından yaranın yara bölgesinden çıkarılması için her zaman ek çaba gerektirir. Kolajen içeren kremler ve biyomalzemelerin kronik yaraların tedavisindeki rolü iyi bilinmektedir.  Yara iyileşmesi için geliştirilen formülasyonların bileşiminde kolajen önemli bir bileşen olarak kabul edilir. (15)

Kolajen Cilt Kırışıkları Üzerindeki Etkisi

Yaşlanan cildin çeşitli klinik özellikleri arasında cilt kırışıklıkları en çok göze çarpan değişikliklerden biridir. Kronik kas kasılması veya yerçekimi kuvvetleri dahil olmak üzere çeşitli nedensel faktörlerin kırışıklık oluşumunu kolaylaştırdığı öne sürülse de, esas olarak dermal tabakayı destekleyen hücre dışı matrisin (ECM) kantitatif azalması ve kalitatif bozulmasının bunlardan biri olduğu düşünülmektedir. Bu noktada da ciltte bulunan Kolajen proteinin yapısı, düzeni, miktarı etkilidir ve takviye edilmesi gereklidir. (16)

Kolajen Eksikliği Belirtileri Nelerdir? 

Kolajen eksikliği cildimizde hemen fark edilebilir. Cildimiz sıkılığını, dinamik, gergin görünümünü yitirir ve sarkarak cilt eski parlaklığını kaybeder, kırışıklıklar gözle görülür halde belirginleşir. Ayrıca cildin nem oranının bozulmasına bağlı olarak cilt üzerinde kırışık, renk bozuklukları, yara, yanık, kesik gibi durumlarda iyileşmenin gecikmesi, solgun ve renksiz cilt görünümü, kaz ayağı görünümünde artış, göz ve yüz çevresinde morarma, çukurluk gibi değişiklikler görülebilir.

Cildin Maruz Kaldığı Zararlı Etkenler

Yaşam boyunca cildimizin maruz kaldığı zararlı etkenler;

  • Normal yaşlanmaya bağlı olarak bozulma, elastikiyet kaybına ve kırışıklık oluşumuna sebep olur.
  • Cildimiz Renk bozulmasına, kuruluğa ve hızlı kırışmaya yol açan elementlere maruz kalır
  • Cildimiz çeşitli Oksitleyici güzellik ve temizlik ürünlerine (saç boyaları, sabunlar, deterjanlar, ağartıcılar) maruz kalma dahil olmak üzere kimyasallara maruz kalır.
  • Ve son olarak cildimiz Yaralama ve yanma gibi doğrudan etkenlere maruz kalabilir.

Peki Kolajen Takviyesi Neden Gereklidir?

  • Kolajen ciltte bol miktarda bulunan proteindir. Yaşlanma ile birlikte cildin derin tabakalarında kolajen kaybı azalır. Buna bağlı olarak da cilt esnek ve dinamik görünümünü kaybeder. Elastikiyet kaybına bağlı olarak da kırışıklıklar artış gösterir. Kolajen içeren serum, krem ve tonikler kullanılarak cildin esnekliği artırılarak nem dengesi sağlanabilir. Kırışıklıklar önlenerek cildin geç görünmesi sağlanır.
  • Kolajen takviyesi Hyaluronik asit üretimi ile de ilişkilidir. Bu nedenle Kozmetik ürünlerde kolajen ve hyaluronik asit bir arada kullanılabilir.
  • Buna ilave olarak Askorbik asit içeren ürünlerde kullanılırsa Kolajen üretimi daha da artar.
  • Yaşlanmaya bağlı olarak ciltte selülit görünümü ortaya çıkar. Kolajen uygulamak özellikle kadınlarda kalça ve bacaklarda oluşan selülit görünümünü engeller.
  • Cildin daha parlak ve pürüzsüz görünmesini sağlar.
  • Cilt kuruluğunu engelleme de yardımcıdır.
  • Cildin maruz kaldığı etkilere karşı, Anti oksidan gibi davranarak serbest radikalleri ortadan kaldırırak hücre yaşlanmasını geciktirir. Bunun yanında hücre onarımını sağlayarak, yara iyileşmesinde de etkilidir.

Sağlıklı Bir Cilt İçin Kolajen

Kolajen Deride en bol bulunan lif oluşturan proteindir. İnsan derisinin yağsız kuru ağırlığının ~%80’ini oluşturur. Vucudumuzdaki tüm proteinlerin ise yaklaşık %30’u Kolajen proteinidir.

Dolayısıyla insan vücudu için önemli bir proteindir. Kolajen ismi Yunanca‘da tutkal anlamına gelen “kolla“ sözcüğünden gelir. Tıpkı bir tutkal gibi dokuları bir arada tutmayı sağlamaktadır. Temel işlevi bağ dokusunu güçlendirmek, cilde esneklik, dinç görünüm ve sıkılık kazandırmaktır.

Sadece Ciltte bulunmaz; bağ dokusu, tendon ve eklemler, damar duvarı, göz, diş, kemik ve saçlar da dahil olmak üzere tüm vücutta doku ve organlarda bulunur. 25 yaşından sonra kolajen üretimi vücudumuzda azalmaya başlar. Bu yaş aralığı 40 yaşlarına ulaştığında %10-20 arasında bir kolajen kaybı söz konusu olur.

Bu kayıplar normaldir. İnsan doğası gereği birçok dış etkenlere maruz kalır ve bunun yanında da doğal yaşlanma süreci vardır. Yaşımız ilerledikçe cildimizde kuruma, incelme, sarkma, kırışıklıklar, güneş lekeleri, yanık izleri, saç kalitesinde bozulma, tırnaklarda kırılma ortaya çıkar.

Kolajen proteini yaşlanma belirtilerini hafifletmeye yardımcı olur. Bu sayede kişinin cildinin daha dinamik, gergin, parlak bir görünüm kazanmasını sağlar. Kolajen takviyesi, cildin dışarıdan maruz kaldığı etkenlerin yarattığı toksik maddelerin zararlı etkilerini ortadan kaldırır.

Böylece yaşlanma sürecini yavaşlatarak kırışıklıkların belirgin hale gelmesini ve yeni kırışıklıkların oluşmasını engeller. Bunun yanında Kolajen takviyelerinin cilt kuruluğunu giderdiğini gösteren çalışmalar da vardır. Bunun yanında Kolajen takviyelerinin C vitamini, Hyaluronik asit içeren kremler, serumlar, tonik ve losyanların kullanılması onarım sürecini hızlandırır.

Kaynakça:
  1. SMITH, J. G., Jr, DAVIDSON, E. A., SAMS, W. M., Jr, & CLARK, R. D. (1962). Alterations in human dermal connective tissue with age and chronic sun damage. The Journal of investigative dermatology39, 347–350. https://doi.org/10.1038/jid.1962.122
  2. Lavker R. M. (1979). Structural alterations in exposed and unexposed aged skin. The Journal of investigative dermatology73(1), 59–66. https://doi.org/10.1111/1523-1747.ep12532763
  3. Pieraggi, M. T., Julian, M., & Bouissou, H. (1984). Fibroblast changes in cutaneous ageing. Virchows Archiv. A, Pathological anatomy and histopathology402(3), 275–287. https://doi.org/10.1007/BF00695081
  4. Hanson, K. M., & Simon, J. D. (1998). Epidermal trans-urocanic acid and the UV-A-induced photoaging of the skin. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America95(18), 10576–10578. https://doi.org/10.1073/pnas.95.18.10576
  5. Varani, J., Spearman, D., Perone, P., Fligiel, S. E., Datta, S. C., Wang, Z. Q., Shao, Y., Kang, S., Fisher, G. J., & Voorhees, J. J. (2001). Inhibition of type I procollagen synthesis by damaged collagen in photoaged skin and by collagenase-degraded collagen in vitro. The American journal of pathology158(3), 931–942. https://doi.org/10.1016/S0002-9440(10)64040-0
  6. Nusgens, B. V., Humbert, P., Rougier, A., Colige, A. C., Haftek, M., Lambert, C. A., Richard, A., Creidi, P., & Lapière, C. M. (2001). Topically applied vitamin C enhances the mRNA level of collagens I and III, their processing enzymes and tissue inhibitor of matrix metalloproteinase 1 in the human dermis. The Journal of investigative dermatology116(6), 853–859. https://doi.org/10.1046/j.0022-202x.2001.01362.x
  7. Harman D. (1992). Free radical theory of aging. Mutation research275(3-6), 257–266. https://doi.org/10.1016/0921-8734(92)90030-s
  8. Fisher, G. J., Quan, T., Purohit, T., Shao, Y., Cho, M. K., He, T., Varani, J., Kang, S., & Voorhees, J. J. (2009). Collagen fragmentation promotes oxidative stress and elevates matrix metalloproteinase-1 in fibroblasts in aged human skin. The American journal of pathology174(1), 101–114. https://doi.org/10.2353/ajpath.2009.080599
  9. Shuster, S., Black, M. M., & McVitie, E. (1975). The influence of age and sex on skin thickness, skin collagen and density. The British journal of dermatology93(6), 639–643. https://doi.org/10.1111/j.1365-2133.1975.tb05113.x
  10. Varani, J., Dame, M. K., Rittie, L., Fligiel, S. E., Kang, S., Fisher, G. J., & Voorhees, J. J. (2006). Decreased collagen production in chronologically aged skin: roles of age-dependent alteration in fibroblast function and defective mechanical stimulation. The American journal of pathology168(6), 1861–1868. https://doi.org/10.2353/ajpath.2006.051302
  11. Calleja-Agius, J., Brincat, M., & Borg, M. (2013). Skin connective tissue and ageing. Best practice & research. Clinical obstetrics & gynaecology27(5), 727–740. https://doi.org/10.1016/j.bpobgyn.2013.06.004
  12. Kligman, A. M., Zheng, P., & Lavker, R. M. (1985). The anatomy and pathogenesis of wrinkles. The British journal of dermatology113(1), 37–42. https://doi.org/10.1111/j.1365-2133.1985.tb02042.x
  13. Sakai, S., Yasuda, R., Sayo, T., Ishikawa, O., & Inoue, S. (2000). Hyaluronan exists in the normal stratum corneum. The Journal of investigative dermatology114(6), 1184–1187. https://doi.org/10.1046/j.1523-1747.2000.00992.x
  14. Verdier-Sévrain, S., & Bonté, F. (2007). Skin hydration: a review on its molecular mechanisms. Journal of cosmetic dermatology6(2), 75–82. https://doi.org/10.1111/j.1473-2165.2007.00300.x
  15. Sharma, S., Rai, V. K., Narang, R. K., & Markandeywar, T. S. (2022). Collagen-based formulations for wound healing: A literature review. Life sciences290, 120096. https://doi.org/10.1016/j.lfs.2021.120096
  16. Fisher, G. J., Kang, S., Varani, J., Bata-Csorgo, Z., Wan, Y., Datta, S., & Voorhees, J. J. (2002). Mechanisms of photoaging and chronological skin aging. Archives of dermatology138(11), 1462–1470. https://doi.org/10.1001/archderm.138.11.1462

 

 

Ölmez Otu Çiçeği Nedir?

Özet

Ölmez çiçeği olarak bilinen helichrysum italicum bitkisi genellikle akdeniz ülkelerinin alternatif tıbbında önemli rol oynamaktadır. Geleneksel bilgilere bakıldığında farmakolojik etkileri nedeni ile  aktif araştırmaların odak noktası olmuştur. Bu derleme Helichrysum italicum’ un farmakolojik aktiviteleri, yağı ve yağın bileşimi, hücre canlanması çoğalması ve yenilenmesi hakkında mevcut bilgi durumuna genel bir bakış sağlamayı amaçlamaktadır.

Malzemeler ve yöntemler

Bu derleme yazılırken ilgili veriler  “Directory of Open Access Journals”, “Google Scholar”, “ISI Web of Knowledge”, “PubMed”, “ScienceDirect” içerisinde “ Helichrysum” ve “ H. italicum ” anahtar kelimeleri kullanılarak araştırma yapılmıştır.  Yerli ve yabancı kitaplardan  ve diğer kaynaklardan elde edilen bilgilere de yer verilmiştir.

Giriş

Helichrysum cinsine ait bitkilerin geçmiş tarihi ilk literatür Historia Plantarum” (MÖ 3.–2. yüzyıl) olup, Eresos’lu Yunan Theophrastus yazmıştır. Bu kaynakta   “ Heleiochrysos ”un yanıkların (bal ile karıştırılarak) ve zehirli hayvanların sokması/ısırıklarının tedavisinde kullanılabileceğini bildirmektedir. (1) 

Bu cinse isim verilirken cinse ait bitkilerin çiçeklerinin salkım halinde ve parlak sarı renkte olması nedeni ile güneş ve altın anlamına gelen Yunanca “helios” ve “chryos” kelimelerinden faydanılmıştır (2). Tıbbi bir bitki olarak  Helichrysum cinsine ait türler  incelenmeye başlandığında bazı türler arasında büyük benzerlik bulunması nedeni ile karmaşık bir cins olarak sınıflandırılmıştır. Bu nedenle bitkilerin doğru tanımlanması ve tarihsel bakımdan incelenmesinde zorluklar yaşanabilir. (3)  

Son yıllarda bu cinsin popüler olan çalışmalardan bazıları bazıları Helichrysum arenarium (L.) Moench (4) , Helichrysum stoechas (L.) Moench (5), Helichrysum graveolens (M Bieb) Sweet (6)  Bu türlere olan ilgi geleneksel terapötik olarak kullanılmasından ileri gelmektedir.

Orta Avrupa’da Helichrysum arenarium çiçek salkımlarının kullanımı antiseptik, koleretik ve spazmolitik özellikleri nedeniyle araştırma konusu olmuştur (3), Helichrysum graveolens ise Türkiye’de diyabetes mellitus semptomlarının kontrolünde, yara iyileşmesi, hücre yenilenmesi  ve diüretik olarak  raporlanmıştır (6).

Helichrysum stoechas , İspanya’ da  halk tıbbında özellikle anti-inflamatuar ve yara iyileştirici özelliklerinin yanı sıra diş ağrısı, ürolojik bozuklukları için kullanılmıştır  (7) 

Ayrıca Helichrysum italicum’un farmakolojik ve tıbbi özellikleri üzerine ilk bilimsel çalışmalar , 20. yüzyılın 40’lı ve 50’li yıllarında sedef hastalarında klinik araştırmaları yapılan Leonardo Santini’ye atfedilir. Ancak bulguları çok az öneme sahip dergilerde yayınlanmış ve ölümünden sonra büyük ölçüde göz ardı edilmiştir  (8) Helichrysum italicum kullanımı, diğer çalışmaların yanı sıra ek olarak solunum yolu ile ilgili olanlar gibi enflamatuar ve alerji durumlarının yanı sıra cilt durumlarında da bildirilmiştir. (6).

Helichrysum italicum için Özellikle uçucu yağları elde edildikten sonra yara iyileşmesi ve diğer cilt rahatsızlıkları, özellikle bazı hematom ve yara izlerini iyileştirmesinde ilgi çekici aromaterapi uygulamaları  çalışılmış olup hiç bir eleştiri ile karşılaşmamıştır. (6).

Gelişmeler

Helicrysum’un kimyasal bileşiminde Neril asetat (35.5), gama-Curcumene (13.9), alpha-Pinene (8.9), alpha-Curcumene (4.3), Italisen (4.0), Limonen (3.6), Neril Propionate (3.1), Okaliptol (2.3), Copaene ( 2.2) vardır (9) yapılan bir başka çalışmada ise bileşiminde çeşitli kimyasallar  H. italicum uçucu yağında tanımlanan kırk altı bileşen , toplam uçucu yağ bileşiminin %98.37’sini temsil eder kalan %1,63 kısımdaki maddeler eser miktardadır. Yaklaşık %60’lık bir toplam nispi içerikle oluşturulan seskiterpen hidrokarbonlar, en bol bulunan kimyasal bileşik sınıfı iken, monoterpen hidrokarbonlar toplam bileşimin %18.52’sini oluşturur. Tespit edilen ana bileşenler γ-Curcumene (%14.07), Neril asetat (%12.96), α-Pinene (%12.38), β-Selinene (%11.27) ve α-Selinene (%7.27) dir (10)

Hücre yenilenmesi ve yara iyileşme sürecindeki önemli faktörler, kasılma ve epitelizasyondur [ 11 ] yapılan çalışmada Helicrysum’un esansiyel yağının  hücre yenilenmesi ve yara iyileşme yara iyileştirme potansiyelini değerlendirmede bu aşamaların izlenmesi çok önemlidir. 

Yapılan çalışmalar sonucunda Helicrysum’un  esansiyel yağı bazlı topikal preparasyon ile tedavi edilen fare  gruplarında kasılma değerlerinin daha yüksek olduğunu, dolayısıyla kasılma sonucunda epitelizasyonun daha yüksek olduğu rapor edilmiştir ve ayrıca epitelizasyon için daha kısa süre gerekli olduğu görülmüştür. Yara iyileşme potansiyeli, yara kontraksiyonunun hızlı olması ve epitelizasyonu kolaylaştırmaya yardımcı olan bu uçucu yağların temel özelliği  antimikrobiyal potansiyele sahip terpenleri içermesinden kaynaklanabilir.

Günlük topikal uygulamadan sonra, H. italicum esansiyel yağ bazlı merhem ve jel ile tedavi edilen sıçanlarda yara iyileşmesi kontraksiyonu, kontrol ve araç grupları ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Uçucu yağ içeren jel ve merhemin, sırasıyla %42.3 ve %39.87’lik yara iyileşmesi kasılması ile en etkili olduğu rapor edilmiştir (12)

Ayrıca yapılan diğer çalışmalarda niasinamid, hyaluronik asit (HA), karnosin, matrikin peptitleri, melatonin ve Akdeniz çiçekli bitkisi Helichrysum italicum’un bir ekstresini içeren bir su içinde yağ emülsiyonunu kullanan 117 birey, 12 haftaya kadar her gece bir kez bu karışımı yüzlerine uygulamışlardır.

Bu kullanımın sonucu çok ilgi çekicidir bu karışım insan cildinde ex vivo oksidatif stresi önemli ölçüde azalttığı ve Klinik olarak, hidrasyon (+ %64,4; p  < 0,05) ve transepidermal su kaybı (TEWL) değerlerinin (− %10,0; p  < 0,05) kullanımdan sonraki 1 saat içinde düzeldiği ve  Kırışıklık sayıları %18.9’a ( p  < 0.05), kahverengi ve UV leke sayıları sırasıyla %5.5 ( p  < 0.05) ve %13.2’ye ( p < 0.05) kadar azaldığı ifade edilmiştir. Laktik asit kaynaklı cilt yorgunluğu, karışımın  kullanımdan sonraki 7 gün içinde önemli ölçüde azaldığı rapor edilmiştir. Ayrıca  Deneklerin %86.7’si cildini daha canlı  hissettiği rapor edilmiştir (13)

Bu çalışmadaki bir diğer rapor bu özütlerden elde edilen krem, çevresel faktörlerin neden olduğu cilt hasarını azaltığı  ve gece kullanımı  yaşlanmanın özellikle kırışıklık, kaz ayağı görünümünün azaltılmasında etkili olduğu ve  yaşlanmanın klinik belirtilerini iyileştirdiğini  ve  cilt tahrişini azalttığı yönünde bilgiler sunmuştur.

Soldaki görselde 28. 56. Ve 84. Günlerde etken maddenin etkisinin kaz ayağı görünümün etkisi ölçülmüştür. Ve Ortalama kırışıklık sayısı 28 gün (− %11.1; p  < 0.05), 56 gün (− %10.9; p  < 0.05) ve 84 gün (− %18.9; p  < 0.05) sonra önemli ölçüde azalmıştır ve Kırışıklık hacmi ise D56 (−%8,1; p  < 0,05) ve D84’te (−%14,8; p  < 0,05) azalmıştır (Tablo​(Tablo 3),3) ve bu kırışıklıkların ortalama derinliği D56’da ( p < 0.05) % 6.9 ve  D84’te % 7.7 ( p  < 0.05)  olmuştur.

Yapılan bir başka çalışmada ise cilt kuruluğunun birçok insan için önemli bir sorun olduğuna değinmiş ve  önlenmesi için helicrysum bitkisinin kullanılmasını önermiştir. Kuru cildin sebebi endojen veya eksojen faktörler olabilmektedir. su/lipidlerden yoksun bir stratum corneum Rahatsız edici pürüzlü ve pullu cilt yüzeyi oluşturmaktadır.

Bu Bir savunma reaksiyonudur ve cilt bariyerinin değiştirilmesi, homeostaz restorasyonunu başlatmak için sitokinlerin üretimini uyarır, ancak bu aynı zamanda bariyeri daha da zayıflatan bir inflamatuar yanıtı da indükleyebilir işte bu noktada Helichrysum özü, kuru cildin yönetimi için umut verici bir aktif bileşendir. (14)

Sonuç

Yapılan tüm bu araştırmalar sonucunda Helicrysum türlerinden elde edilen esansiyel yağlar ve bu yağların bileşimlerinden elde edilen kremler, jeller, pomadların cilt onarımını sağlamada, cilt kuruluğunda meydana gelebilecek hasarı gidermede, beraberinde Stratum corneum  ( Derinin dış tabakası, epidermis ) tabakasını yenilemede, hücre çoğalmasını tetiklemede, UV ışınlarının ciltte oluşturmuş olduğu olumsuz etkileri gidermede ve neticesinde de  cilt yaşlanmasını geciktirmekte de etkili olduğu düşünülmektedir.

Mucizevi Bitki İşte Ölmez Çiçek Hakkında Bilinenler

Bin yıllardır bitkilerin özleriyle şifa bulan insanoğlu, farklı coğrafyalarda ve farklı zamanlarda aynı bitkiyi farklı isimlerle anmıştır helicrysium bitkisi de bunlardan bir tanesidir. Bilimsel ismini Yunanca “helios” (güneş) ve “krysos” (altın) kelimelerinden köken almışken, saplarında bulunan bir bileşikten ötürü koparıldığında bile çürümeden kalmasından dolayı ölmez çiçek olarak anılıyor.

Ülkemizde daha çok Akdeniz bölgesinde kuru, kayalık veya kumlu zeminde yetişir ve diğer bir yöresel adı güneş otu olan kahramanımız adında geçtiği üzere güneşe çok fazla ihtiyaç duyuyor ve yaklaşık 50 cm yüksekliğe ulaşabilen yarı çalılıklar oluşturur. Bu bitkinin bu zamana kadar 500 farklı türü tespit edilmiştir.

Ölmez çiçek yağı, bitkinin çiçekli üst kısımlarından elde edilir. Yaklaşık olarak 350 kg bitkiden 1 kg ölmez çiçek yağı elde edilmektedir. Hasat edilen bitkiler, damıtma ünitelerinde damıtılır. Buhar yoluyla bitkiden uzaklaştırılan uçucu yağ, yoğuşturulur ve böylece en saf haline ulaşır.

Ölmez Çiçek Yağının Ciltteki Önemli Fonksiyonlarından Birisi Hücre

Yenileyici özelliği ile anti-aging cilt yaşlanmasına  karşıtı etki  gösteren uçucu yağlardan olmasıdır. Kozmetik bakım ürünlerinde tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden birisi de budur. Hızlı emilen, cilt metabolizmasına dahil olarak cildi besleyen ve bakım sağlayan Ölmez Çiçek yağı, %100 doğal ve etkili bir cilt bakımı sunar. 

Yaşlanma karşıtı etkilerinin yanı sıra cildi UV ışınlarının zararlı etkilerinden korur ve UV ile yıpranan cilt tabakasını onarmada etkilidir. Cilt kuruluğu nedeni ile cilt yüzeyinde meydana gelebilecek hücre yıpranmalarına karşı hücreleri yenileyerek daha genç canlı ve dinamik ve parlak bir cilt görünüm elde etmeyi sağlar.

Ölmez çiçek ve bu bitkiden elde edilen kozmetik ürünler  yanlızca hücre yaşlanmasına karşı etkili değil bununla birlikte yara iyi edici, antiinflamatuar, antifungal, antibakteriyel, ve antioksidan özellikleri ile  cildinizde bulunan zararlı bakteri ve iltihaplanmaya sebep olacak etkenlerinde önüne geçer ayrıca cilt yüzeyinde meydana gelen lekelenmeler ve güneş yanıklarına karşı hücre yenilenmesinde bu bitkinin yağlarından faydalanıldığı bilinmektedir.

Kaynakça

1- Kattge, J., Bönisch, G., Díaz, S., Lavorel, S., Prentice, I. C., Leadley, P., Tautenhahn, S., Werner, G., Aakala, T., Abedi, M., Acosta, A., Adamidis, G. C., Adamson, K., Aiba, M., Albert, C. H., Alcántara, J. M., Alcázar C, C., Aleixo, I., Ali, H., Amiaud, B., … Wirth, C. (2020). TRY plant trait database – enhanced coverage and open access. Global change biology26(1), 119–188. https://doi.org/10.1111/gcb.14904  

2-  R.Perrinia   I., Morone-FortunatoaE., Lorusso bP.,  Avatob     Glands, essential oils and in vitro establishment of Helichrysum italicum (Roth) G. Don ssp. microphyllum (Willd.)Nyman (2008) https://doi.org/10.1016/j.indcrop.2008.07.010

3- N.G.PassalacquaaP.M.GuarrerabG.De Finec Contribution to the knowledge of the folk plant medicine in Calabria region (Southern Italy) (2007) Fitoterapia 78(1), 52-68

https://doi.org/10.1016/j.fitote.2006.07.005

4- Czinner, E., Hagymási, K., Blázovics, A., Kéry, A., Szoke, E., & Lemberkovics, E. (2000). In vitro antioxidant properties of Helichrysum arenarium (L.) Moench. Journal of ethnopharmacology73(3), 437–443. https://doi.org/10.1016/s0378-8741(00)00304-4

5- Carini, M., Aldini, G., Furlanetto, S., Stefani, R., & Facino, R. M. (2001). LC coupled to ion-trap MS for the rapid screening and detection of polyphenol antioxidants from Helichrysum stoechas. Journal of pharmaceutical and biomedical analysis24(3), 517–526. https://doi.org/10.1016/s0731-7085(00)00431-3

6-Aslan, M., Orhan, D. D., Orhan, N., Sezik, E., & Yeşilada, E. (2007). A study of antidiabetic and antioxidant effects of Helichrysum graveolens capitulums in streptozotocin-induced diabetic rats. Journal of medicinal food10(2), 396–400. https://doi.org/10.1089/jmf.2006.293

7- Rivera, D., & Obón, C. (1995). The ethnopharmacology of Madeira and Porto Santo Islands, a review. Journal of ethnopharmacology46(2), 73–93. https://doi.org/10.1016/0378-8741(95)01239-a

8- Bauer, J., Koeberle, A., Dehm, F., Pollastro, F., Appendino, G., Northoff, H., Rossi, A., Sautebin, L., & Werz, O. (2011). Arzanol, a prenylated heterodimeric phloroglucinyl pyrone, inhibits eicosanoid biosynthesis and exhibits anti-inflammatory efficacy in vivo. Biochemical pharmacology81(2), 259–268. https://doi.org/10.1016/j.bcp.2010.09.025

9- Han, X., Beaumont, C., & Stevens, N. (2017). Chemical composition analysis and in vitro biological activities of ten essential oils in human skin cells. Biochimie open5, 1–7. https://doi.org/10.1016/j.biopen.2017.04.001

10- Andjić, M., Božin, B., Draginić, N., Kočović, A., Jeremić, J. N., Tomović, M., Milojević Šamanović, A., Kladar, N., Čapo, I., Jakovljević, V., & Bradić, J. V. (2021). Formulation and Evaluation of Helichrysum italicum Essential Oil-Based Topical Formulations for Wound Healing in Diabetic Rats. Pharmaceuticals (Basel, Switzerland)14(8), 813. https://doi.org/10.3390/ph14080813

11- Li, Y., Li, J., Zhao, C., Yang, L., Qi, X., Wang, X., Zhou, Q., & Shi, W. (2021). Hyperglycemia-reduced NAD+ biosynthesis impairs corneal epithelial wound healing in diabetic mice. Metabolism: clinical and experimental114, 154402. https://doi.org/10.1016/j.metabol.2020.154402

12- Andjić, M., Božin, B., Draginić, N., Kočović, A., Jeremić, J. N., Tomović, M., Milojević Šamanović, A., Kladar, N., Čapo, I., Jakovljević, V., & Bradić, J. V. (2021). Formulation and Evaluation of Helichrysum italicum Essential Oil-Based Topical Formulations for Wound Healing in Diabetic Rats. Pharmaceuticals (Basel, Switzerland)14(8), 813. https://doi.org/10.3390/ph14080813

13-Granger, C., Brown, A., Aladren, S., & Narda, M. (2020). Night Cream Containing Melatonin, Carnosine and Helichrysum italicum Extract Helps Reduce Skin Reactivity and Signs of Photodamage: Ex Vivo and Clinical Studies. Dermatology and therapy10(6), 1315–1329. https://doi.org/10.1007/s13555-020-00443-2

14-Bize, C., Le Gélébart, E., Moga, A., Payré, B., & Garcia, C. (2021). Barrier disruption, dehydration and inflammation: Investigation of the vicious circle underlying dry skin. International journal of cosmetic science43(6), 729–737. https://doi.org/10.1111/ics.12748

Vitamin C Nedir? Ne İşe Yarar

Özet

Askorbik asit diğer ismi ile C vitamini Cilt yaşlanması, cilt onarımı, yara iyileşmesi, doku yenilenmesi gibi süreçlerin  düzenlenmesinde öenmli rol oynamaktadır. Bu yönü sayesinde  kozmetik  ürünlerin zorunlu bileşeni olarak görev yapar.

Bu derleme cildimizin doğal yaşam sürecinde maruz kaldığı zararlı etkenler  ve bu zararlı etkenlerin ciltteki olumsuz etkisini azaltmak amacı ile C vitamini kullanmanın faydalarını gösteren klinik araştırmaları özetlemeyi ve değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Askorbik asit, C vitamini, , kozmetik, dermatololoji.

C Vitamini Nedir? Ne İşe Yarar?

C vitamini diğer ismi ile  (askorbik asit), temel suda çözünür bir elektron verici basit, düşük moleküler ağırlıklı bir karbonhidrattır. C vitamini suda çözünen bir vitamindir. İnsan vücudu C vitamini üretimi için gerekli olan L-gulonolakton oksidaz adı verilen enzime sahip olmadığı için C vitamininin dışarıdan alınması gerekir. C Vitamini eksikliğinde iskorbit, cilt kalitesinin bozulması, diş eti hastalıkları diş kaybı,  kıl yapısında bozulma, deri altında kanama ( kırılganlık ve bağ dokusu morfolojisinin kaybı nedeniyle)  ve bunun yanı sıra geç yara iyileşmesi ( kolajen oluşumu ile ilişkili) görülür. (1)

C Vitaminin Derideki Potansiyel İşlevleri 

C Vitaminin Hücre Yaşlanması ve Yenilenmesindeki Rolü

Cildin  iki katmanı vardır ; epidermis ve dermis; epidermis tabakası yüzeye yakın olan tabakadır ve dermiş tabakasına göre 2-5 kat  daha fazla C vitamini bulundurur. (2)  Normal ve sağlıklı bir ciltte diğer vücut dokularında olduğu gibi yüksek konsantrasyonlarda C vitamini vardır.  Derideki C vitamininin çoğu hücre içi bölmelerde görülmektedir. Derideki vitamin C seviyeleri de birçok vücut organındaki hücrelerdeki miktar ile yakındır. Ancak yetersiz beslenme, stres, Uv ışınlarına maruz kalma, sigara kullanımı gibi durumlarda Ciltteki C vitamini oranını azalmaya başlar.

C Vitaminin Kolajen Oluşumundaki Etkisi

C Vitamini kolajen molekülünün üçüncül yapısını sabit tutan bir kofaktör olarak görev yapmasının yanı sıra gen ekspresyonunu da uyarır. Deride kolajen oluşumu çoğunlukla dermisteki fibroblastlar tarafından gerçekleşir. C vitamini olmadığında Fibroblastlar kolajen üretimini  hem azaltır hem de oluşan proteinlerin yapısında değişimler meydana gelir. (3)

Serbest Radikalleri Temizleme Etkisi

Günlük yaşamda cildimiz bir çok dış faktörlere maruz kalır. Örneğin UV radyonları, güneş ışınları vs gibi bu gibi dış faktörler cildimizde oksidatif hasara sebebiyet verir.

C vitamini  enzimatik savunmaları (katalaz, glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz) ve diğer enzimatik olmayan savunmaları (E vitamini, glutatyon, ürik asit ve karotenoidler gibi diğer farazi antioksidanlar) içeren antioksidanlardan bir tanesidir. Antioksidanların cilde oksidatif hasarı önleme kapasitesini belirlemek için yürütülen çalışmalarının çoğu, bu bileşiklerin bir kokteylini kullanmıştır. (4,6 )

Bunun yanı sıra  C vitamini, E vitamini ( 4, 5, 7 )   ile birlikte kullanıldığında ciltteki oksidatif hasarı azaltmada özellikle etkilidir . C vitamini burada E vitamini rejeneratörü olarak  işlev görür. Ve Böylece bu önemli lipitte çözünür radikal temizleyiciyi olan E vitaminini etkili bir şekilde geri dönüştürür ve hücre zarı yapılarındaki oksidatif hasarı azaltır. (8)

C Vitamini Eksikliği

C vitamini eksikliğinde ciltte fonksiyon kayıpları meydana gelir. Özellikle kolajen eksikliğine bağlı olarak yara iyileşmesi geç gerçekleşmektedir. Bunun yanında kırılganlığın artması ve bağ dokusunun morfolojik kayıpları ile birlikte deri altı kanamalar C vitamini eksik olan kişilerde daha fazla gözlemlenir.

Sağlıklı Bir Cilt İçin C Vitamini Hem Takviye Gıda Olarak Hem de Krem, Losyon, Tonik Vb. Solüsyonlar İle Desteklenebilir

C vitamini gıda ile yeterli miktarda alınmadığı  zaman kan plazma seviyelerinde eksikliği gözlenir bu gibi durumlarda  bir miktar C vitamini topikal uygulama ile epidermal tabakaya iletilebilir, ve bu eksiklik cilde kullanılan krem yada serumlar ile giderilebilir.   C vitamini suda çözünür ve yüklü bir moleküldür. Epidermal hücrelerin uç kısımlarında yük farkı olduğu için bariyer görevi görerek C vitaminini iter. Ancak Ortamda pH seviyesi 4 ün altında olduğunda bir miktar emilim meydana gelir. Bu sayede C vitamini Cilt tarafından emilir. (9)

Fotoyaşlanma ve UV Hasarına Karşı C Vitamini Aracılı Koruma

UV ışınlarına  maruz kalma nedeniyle ciltte meydana gelen değişikliklerin, daha yavaş olan ‘doğal’ yaşlanma süreciyle pek çok ortak noktası vardır; önemli bir fark, daha akut bir başlangıçtır. 

C vitamininin UV den kaynaklanan hasarı azalttığı  bilinmektedir. (10, 11, 12) UV kaynaklı foto-yaşlanma söz konusu ise ciltte doğrudan radikaller üretilmeye başlar ve antioksidan takviyesi gereklidir. Bu süreçte C vitamini hem topikal hem de diyetle alınmalıdır. (11,13,14 ). UV ışığının epidermisteki C vitamini içeriğini tükettiği görülmektedir.

(15,16) Yapılan deneysel çalışmalarda UV ışınlarına maruz kalmış kültüre edilen keratinosit hücrelerinde lipid peroksidasyonunu önler ve keratinositi apoptozdan koruyarak hücre ölümü engeller. (17, 18). UV ışınlarına karşı etkili koruma için E vitamini ile C vitamini kombinasyonları çok etkilidir. Bu kombinasyon ayrıca aşırı UV maruziyetinin neden olduğu iltihabı da azaltır. (19)

C Vitaminin Cilt Kuruluğuna Etkisi

Hücre kültürü çalışmaları, C vitamini takviyesinin lipitlerin üretimini artırdığı ve keratonistlerin farklılaşmasını indüklediğini göstermişse de C vitaminin cilt kuruluğunu etkileyip etkilemediği konusunda kesin bir sonuca varmak zordur. (20)

Vitaminin Cilt Kırışıkları Üzerinde Etkisi

Kırışıklıklar kronolojik yaşlanma sırasında oluşur ve UV ışınlarına maruz kalma veya sigara içme gibi dış etkenler ile süreç belirgin şekilde hızlanır. Kırışıklık oluşumunun derinin alt dermal tabakasındaki değişikliklerden kaynaklandığı düşünülmektedir. (21) Bunun yanında Kolajen kaybının, kolajen ve elastik liflerin bozulmasının ve dermal-epidermal bileşkedeki değişikliklerin kırışıklık oluşumuna  katkıda bulunabileceği düşünülür. (21, 22, 23, 24, 25)

Ciltteki kırışıklıkların veya ince çizgilerin görünümü, dış görünüş  üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve bu nedenle genellikle çalışmalarının odak noktasıdır.  Genellikle Cilt kırışıklıklarının giderilmesi için diğer antioksidanlar ve diğer doğal bileşikler ile bir karışım oluşturularak topikal uygulamalar yapılarak çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmalarda da kırışıklık ölçümünün zor olması nedeni ile tam olarak kırışıklıkları engellediği söylenemez. Ancak en güncel çalışmalarda çeşitli cilt katmanlarının kalınlığını belirlemek için gelişmiş ultrasonografi tekniği gibi teknolojileri kullanarak kırışıklıklarının derecesini belirlemeyi amaçlamıştır. (26)

C Vitaminin Yara iİileşmesindeki Rolü

Yara iyileşmesi 3 aşamadan oluşan karmaşık bir süreçtir. İnflamasyon, yeni doku oluşumu ve yeniden şekillenme (27) C vitamini kolajen sentezinde önemli bir kofaktördür. (28) yara bölgesinde hızlıca lokal inflamasyon ve kolajen üretimi başlar bu nedenle C vitamini hem topikal olarak uygulanabilir hemde besin takviyesi olarak alınabilir. (29) C vitamini ve E vitamini takviyesi geniş yanıkları olan çocuklarda yara iyileşmesini hızlandırmıştır. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada C vitaminini silikon jel içinde topikal olarak uygulanması kalıcı yara izi oluşmasında önemli bir azalma ile sonuçlanmıştır. (30)

Cildin Maruz Kaldığı Zararlı Etkenler

Yaşam boyunca cildimizin maruz kaldığı zararlı etkenler;

  • Normal yaşlanmaya bağlı olarak bozulma, elastikiyet kaybına ve kırışıklık oluşumuna sebep olur.
  • Cildimiz Renk bozulmasına, kuruluğa ve hızlı kırışmaya yol açan elementlere maruz kalır
  • Cildimiz çeşitli Oksitleyici güzellik ve temizlik ürünlerine (saç boyaları, sabunlar, deterjanlar, ağartıcılar) maruz kalma dahil olmak üzere kimyasallara maruz kalır.
  • Ve son olarak cildimiz Yaralama ve yanma gibi doğrudan etkenlere maruz kalabilir.

Peki C Vitamini Neden Gereklidir?

  • Cilt fibroblastları, kolajen sentezi ve dermiste kolajen/elastin dengesinin düzenlenmesi için C vitaminine mutlaka ihtiyaç vardır.  Kültüre edilmiş hücrelerle ilgili çok sayıda in vitro veri vardır. Ek olarak, hayvanlara C vitamini takviyesi, in vivo kolajen sentezinde artış göstermiştir.
  • Deri keratinositleri, yüksek konsantrasyonlarda C vitamini biriktirme kapasitesine sahiptir ve bu, E vitamini ile birlikte UV ışınlarına karşı koruma sağlar. Bu bilgiler, hayvan ve insan çalışmalarından elde edilen destekleyici bilgilerle kültürlenmiş hücrelerle yapılan in vitro çalışmalardan elde edilebilir.
  • Kültürde keratinositlerin analizi, C vitamininin antioksidan enzimlerin gen ekspresyonunu, fosfolipidlerin organizasyonunu ve birikimini etkilediğini ve stratum corneum oluşumunu ve genel olarak epitelin farklılaşmasını desteklediğini göstermiştir.
  • Topikal uygulama yoluyla C vitamininin cilde iletilmesi öenmlidir. Bazı insan çalışmaları UV ışınlarından korunma açısından faydalı bir etki önermiş olsa da, en etkili formülasyonlar hem C hem de E vitaminlerini birlikte cilde iletilmesi ile gerçekleşir.
  • İyi  bir cilt sağlığı için, meyve ve sebze alımı önemli bir faktördür. C Vitamini Meyve ve sebzelerde aktif bileşen tanımlanmamıştır
  • İnsan derisindeki yaşlanma belirtileri, C vitamini takviyesi ile iyileştirilebilir. Cilt değişikliklerinin ölçülmesi zor olsa da, bir dizi çalışma bunu desteklemektedir. Bazı çalışmalar, C vitamininin kolajen birikimi ve kırışıklık derinliğini azalttığına dair önemli veriler sunmaktadır.
  • C vitamini takviyesi, yara iyileşmesine büyük ölçüde yardımcı olur ve sert tabakalı yara oluşumunu en aza indirir. Bu, insanlarda ve hayvanlarda yapılan çok sayıda klinik çalışmada kanıtlanmıştır.

Askorbik Asit

C vitamini yani Askorbik asit suda çözünen bir vitamindir. İnsan vücudu C vitamini üretimi için gerekli olan L-gulonolakton oksidaz adı verilen enzime sahip olmadığı için C vitamininin dışarıdan alınması gerekir.

Günlük yaşamımızda cildimiz normal yaşlanmaya bağlı olarak deforme olur, buna ilave olarak  elastikiyet kaybı ve kırışıklık oluşumu gözlenir, ayrıca çeşitli ışınlara maruz kalma sonucunda cilt renginin  bozulması, cilt kuruluğuna ve hızlı kırışmaya yol açan elementlere maruz kalır.  

Ayrıca cildimiz Çeşitli Oksitleyici güzellik ve temizlik ürünlerine (saç boyaları, sabunlar, deterjanlar, ağartıcılar) ve  çeşitli kimyasallara maruz kalmanın yanı sıra yaralama ve yanma gibi doğrudan etkenlerle de karşı karşıyadır. İşte bu dış faktörler cildimiz üzerindeki birçok olumsuz etki yaratır.  

C vitamininin aslında bilinen en önemli etkisi insan vücudunda bağışıklık sistemini güçlendirmesidir.  Bunun yanında C vitamini vücuda hem besinsel hem de topikal olarak uygulandığı zaman; Askorbik asit isminden de anlaşılacağı gibi asitli bir bileşik olduğu için cildin üst tabakalarına peeling etkisi yaparak daha pürüzsüz görünmesini sağlar.

Cildin renk tonunu eşitler. Göz altı morluklarının giderilmesinde yardımcı olur. Kolajen üretimine yardımcı olduğu için cildin esnek olmasını sağlar. Cildin daha parlak, daha canlı görünmesini sağlar. Ciltteki ince çizgilerin yok edilmesi ve Anti-aging etkisi ile kırışıklıkların giderilmesine yardımcı olur. Kolajen ve elastin üretimine katkıda bulunduğu için yara izlerinin oluşmasını da engeller. Ayrıca Ciltte biriken toksik maddelerin, serbest radikallerin giderilmesi ile de yüzdeki solgun ve yorgun görünümü alır.

Kaynakça
  • Talarico, V., Aloe, M., Barreca, M., Galati, M. C., & Raiola, G. (2014). Do you remember scurvy?. La Clinica terapeutica165(5), 253–256. https://doi.org/10.7417/CT.2014.1755

 

 

  • Nusgens, B. V., Humbert, P., Rougier, A., Colige, A. C., Haftek, M., Lambert, C. A., Richard, A., Creidi, P., & Lapière, C. M. (2001). Topically applied vitamin C enhances the mRNA level of collagens I and III, their processing enzymes and tissue inhibitor of matrix metalloproteinase 1 in the human dermis. The Journal of investigative dermatology116(6), 853–859. https://doi.org/10.1046/j.0022-202x.2001.01362.x

 

  • Stewart, M. S., Cameron, G. S., & Pence, B. C. (1996). Antioxidant nutrients protect against UVB-induced oxidative damage to DNA of mouse keratinocytes in culture. The Journal of investigative dermatology106(5), 1086–1089. https://doi.org/10.1111/1523-1747.ep12339344

 

  • Lin, J. Y., Selim, M. A., Shea, C. R., Grichnik, J. M., Omar, M. M., Monteiro-Riviere, N. A., & Pinnell, S. R. (2003). UV photoprotection by combination topical antioxidants vitamin C and vitamin E. Journal of the American Academy of Dermatology48(6), 866–874. https://doi.org/10.1067/mjd.2003.425

 

  • Darr, D., Dunston, S., Faust, H., & Pinnell, S. (1996). Effectiveness of antioxidants (vitamin C and E) with and without sunscreens as topical photoprotectants. Acta dermato-venereologica76(4), 264–268. https://doi.org/10.2340/0001555576264268

 

  • Dreher, F., Gabard, B., Schwindt, D. A., & Maibach, H. I. (1998). Topical melatonin in combination with vitamins E and C protects skin from ultraviolet-induced erythema: a human study in vivo. The British journal of dermatology139(2), 332–339. https://doi.org/10.1046/j.1365-2133.1998.02447.x

 

  • Tanaka, K., Hashimoto, T., Tokumaru, S., Iguchi, H., & Kojo, S. (1997). Interactions between vitamin C and vitamin E are observed in tissues of inherently scorbutic rats. The Journal of nutrition127(10), 2060–2064. https://doi.org/10.1093/jn/127.10.2060

 

 

  • McArdle, F., Rhodes, L. E., Parslew, R., Jack, C. I., Friedmann, P. S., & Jackson, M. J. (2002). UVR-induced oxidative stress in human skin in vivo: effects of oral vitamin C supplementation. Free radical biology & medicine33(10), 1355–1362. https://doi.org/10.1016/s0891-5849(02)01042-0

 

  • Lin, J. Y., Selim, M. A., Shea, C. R., Grichnik, J. M., Omar, M. M., Monteiro-Riviere, N. A., & Pinnell, S. R. (2003). UV photoprotection by combination topical antioxidants vitamin C and vitamin E. Journal of the American Academy of Dermatology48(6), 866–874. https://doi.org/10.1067/mjd.2003.425

 

  • Darr, D., Dunston, S., Faust, H., & Pinnell, S. (1996). Effectiveness of antioxidants (vitamin C and E) with and without sunscreens as topical photoprotectants. Acta dermato-venereologica76(4), 264–268. https://doi.org/10.2340/0001555576264268

 

  • Nakamura, T., Pinnell, S. R., Darr, D., Kurimoto, I., Itami, S., Yoshikawa, K., & Streilein, J. W. (1997). Vitamin C abrogates the deleterious effects of UVB radiation on cutaneous immunity by a mechanism that does not depend on TNF-alpha. The Journal of investigative dermatology109(1), 20–24. https://doi.org/10.1111/1523-1747.ep12276349

 

 

  • Buettner, G. R., Motten, A. G., Hall, R. D., & Chignell, C. F. (1987). ESR detection of endogenous ascorbate free radical in mouse skin: enhancement of radical production during UV irradiation following application of chlorpromazine. Photochemistry and photobiology46(2), 161–164. https://doi.org/10.1111/j.1751-1097.1987.tb04751.x

 

  • Crisan, D., Roman, I., Crisan, M., Scharffetter-Kochanek, K., & Badea, R. (2015). The role of vitamin C in pushing back the boundaries of skin aging: an ultrasonographic approach. Clinical, cosmetic and investigational dermatology8, 463–470. https://doi.org/10.2147/CCID.S84903

 

  • Savini, I., Catani, M. V., Rossi, A., Duranti, G., Melino, G., & Avigliano, L. (2002). Characterization of keratinocyte differentiation induced by ascorbic acid: protein kinase C involvement and vitamin C homeostasis. The Journal of investigative dermatology118(2), 372–379. https://doi.org/10.1046/j.0022-202x.2001.01624.x

 

  • Kang, J. S., Kim, H. N., Jung, D. J., Kim, J. E., Mun, G. H., Kim, Y. S., Cho, D., Shin, D. H., Hwang, Y. I., & Lee, W. J. (2007). Regulation of UVB-induced IL-8 and MCP-1 production in skin keratinocytes by increasing vitamin C uptake via the redistribution of SVCT-1 from the cytosol to the membrane. The Journal of investigative dermatology127(3), 698–706. https://doi.org/10.1038/sj.jid.5700572

 

  • Fuchs, J., & Kern, H. (1998). Modulation of UV-light-induced skin inflammation by D-alpha-tocopherol and L-ascorbic acid: a clinical study using solar simulated radiation. Free radical biology & medicine25(9), 1006–1012. https://doi.org/10.1016/s0891-5849(98)00132-4

 

  • Savini, I., Catani, M. V., Rossi, A., Duranti, G., Melino, G., & Avigliano, L. (2002). Characterization of keratinocyte differentiation induced by ascorbic acid: protein kinase C involvement and vitamin C homeostasis. The Journal of investigative dermatology118(2), 372–379. https://doi.org/10.1046/j.0022-202x.2001.01624.x

 

 

  • Puizina-Ivić N. (2008). Skin aging. Acta dermatovenerologica Alpina, Pannonica, et Adriatica17(2), 47–54.

 

  • Craven, N. M., Watson, R. E., Jones, C. J., Shuttleworth, C. A., Kielty, C. M., & Griffiths, C. E. (1997). Clinical features of photodamaged human skin are associated with a reduction in collagen VII. The British journal of dermatology137(3), 344–350.

 

  • Sachs, D. L., Rittié, L., Chubb, H. A., Orringer, J., Fisher, G., & Voorhees, J. J. (2013). Hypo-collagenesis in photoaged skin predicts response to anti-aging cosmeceuticals. Journal of cosmetic dermatology12(2), 108–115. https://doi.org/10.1111/jocd.12037

 

  • Contet-Audonneau, J. L., Jeanmaire, C., & Pauly, G. (1999). A histological study of human wrinkle structures: comparison between sun-exposed areas of the face, with or without wrinkles, and sun-protected areas. The British journal of dermatology140(6), 1038–1047. https://doi.org/10.1046/j.1365-2133.1999.02901.x

 

  • Bertuccelli, G., Zerbinati, N., Marcellino, M., Nanda Kumar, N. S., He, F., Tsepakolenko, V., Cervi, J., Lorenzetti, A., & Marotta, F. (2016). Effect of a quality-controlled fermented nutraceutical on skin aging markers: An antioxidant-control, double-blind study. Experimental and therapeutic medicine11(3), 909–916. https://doi.org/10.3892/etm.2016.3011

 

 

  • Carr, A. C., & Vissers, M. C. (2012). Good nutrition matters: hypovitaminosis C associated with depressed mood and poor wound healing. The New Zealand medical journal125(1362), 107–109.

 

  • Yun, I. S., Yoo, H. S., Kim, Y. O., & Rah, D. K. (2013). Improved scar appearance with combined use of silicone gel and vitamin C for Asian patients: a comparative case series. Aesthetic plastic surgery37(6), 1176–1181. https://doi.org/10.1007/s00266-013-0210-5

 

  • Yun, I. S., Yoo, H. S., Kim, Y. O., & Rah, D. K. (2013). Improved scar appearance with combined use of silicone gel and vitamin C for Asian patients: a comparative case series. Aesthetic plastic surgery37(6), 1176–1181. https://doi.org/10.1007/s00266-013-0210-5
Dudakları Dolgun Göstermenin Yolları

Dolgun dudak, çoğu toplumda sağlık ve güzelliğin bir işareti olarak görülür. Bunu akılda tutarak, bu kadar aranan bir özellik olmasına şaşırmamalıyız.

Gerçek dudak boyutu nihayetinde genetik faktörler tarafından belirlenirken, dudaklarınızda daha dolgun görüntüyü arayıp aramadığını keşfetmenin de birçok yolu vardır. 

Dolgu yaptırmak, boyutlarını önemli ölçüde artırmanın kanıtlanmış tek yolu olsa da, suratınızın görünümünü ve dolgunluğunu doğal olarak dolgun göstermek için de yapabileceğiniz birçok yol vardır. 

Dudakları dolgun göstermenin yollarını öğrenmek istiyorsanız bu yazımız tam da size göre, önerilerimizden faydalanmak için okumaya devam edebilirsiniz.

Dudakları Dolgun Göstermenin Yolları

Doğru güzellik ürünleri ile dudaklarınızın dolgun görünmesini sağlayabilirsiniz. İşte dudaklarınızın daha dolgun görünmesine yardımcı olacak cilt bakımı tüyoları ve makyaj ipuçları:

  • Biraz parlaklık katın
  • Dudak dolgunlaştırıcı sürün
  • Dudaklarınızı nemli tutun
  • Dudaklarınızı bir dudak kalemi ile çerçeveleyin
  • Ölü cildi pul pul dökün
  • İki ton renk ruj deneyin
  • Dudak ürününüzden sonra ekstra kapatıcı kullanın
  • Nude renkler tercih edin

Biraz Parlaklık Katın

Parlak ürünler dudaklarınızda dikkat çekerek çıplak dudakların bile daha dolgun ve nemli görünmesini sağlar. Dudaklarınızın ortasına az miktarda ışıltılı parlak bir şeffaf parlatıcı sürebilirsiniz.

Dudak Dolgunlaştırıcı Sürün

Dudak dolgunlaştırıcılar, cildinizle reaksiyona girerek kan akışını arttırıp, dudaklarınızın hafifçe şişmesine neden olmaktadır.

Kolajen peptitler veya nane, tarçın, kırmızı biber gibi doğal, hafif tahriş edici maddeler kullanır. 

Dolgunlaştırıcı parlatıcılar dudaklarınızın daha büyük görünmesini sağlayabilmektedir. Fakat kuru cildiniz veya alerjiniz varsa bu ürünleri dikkatli kullanmalısınız.

Dudaklarınızı Nemli Tutun

Kuru dudaklar daha ince görünür. Dudaklarınızı nemli tutarsanız, doğal olarak daha dolgun ve sağlıklı görünürler.

Dudaklarınızı nemli tutmanın en iyi yolu gün boyunca yeterince su içmek, dudak yağı veya dudak kremi gibi nemlendirici ürünleri düzenli olarak uygulamaktır.

Dudaklarınızı Bir Dudak Kalemi İle Çerçeveleyin

Büyük, dolgun dudakların görünümünü oluşturmak için doğal dudak çizgisinin biraz dışına çıkarak bir dudak kalemi kullanabilirsiniz.

Ölü Cildi Pul Pul Dökün

Daha dolgun görünümlü bir dudak için dudaklarınızdaki pul pul ölü olan deriyi hücrelerinden arındırın.

Dudakları pul pul dökmek için yumuşak bir diş fırçası veya dudak peelingi kullanın. 

Çok fazla pul pul dökülme cildinizi tahriş edebileceğinden ve dudaklarınızı daha kuru hale getirebileceğinden haftada bir defadan fazla uygulamayın.

İki Ton Renk Ruj Deneyin

Derinlik ve gölge yanılsaması yaratmak için iki farklı ruj rengi kullanabilirsiniz. 

Bu dudak görünümü için dış köşelere daha koyu bir ton, dudaklarınızın ortasının hem üst hem de alt kısmına açık bir ton ruj uygulayın. Bu yöntem daha dolgun dudak görüntüsü verir.

Dudak Ürününüzden Sonra Ekstra Kapatıcı Kullanın

Rujunuzdan sonra kapatıcı uygulamak, özellikle koyu bir renk kullanıyorsanız dudaklarınızın daha dikkat çekmesini sağlayacaktır.

Dudak rengi uygulamanızı bitirdikten sonra, dudaklarınızla cildiniz arasında belirgin bir çizgi oluşturmak için pigmentin etrafına dikkatlice kapatıcı uygulayın.

Nude Renkler Tercih Edin

Koyu renkler dudakları olduğundan daha küçük gösterir. Bu yüzden dudaklarınızı dolgun göstermek için nude renkleri tercih edebilirsiniz.

Dudak Dolgunlaştırıcı Doğal Maskeler

Evde kendiniz doğal maske yaparakta dudaklarınızın daha dolgun görünmesini sağlayabilirsiniz. Bu maskeleri aşağıda sıralayalım:

  • Bal Maskesi
  • Nane Yağı
  • E Vitamini Maskesi
  • Vicks
  • Tarçın Ve Zeytinyağı Maskesi

Bal Maskesi

Bal dudak dolgunlaştırmada en çok kullanılan ürünlerden biridir. Balı sadece dudaklarınıza sürüp masaj yapmak bile yeterli olacaktır. Ancak daha etkili bir sonuç için bal maskesi yapabilirsiniz.

Bal maskesi için bir tatlı kaşık balı ezilmiş salata ve bir yemek kaşığı yoğurtla karıştırın. Bu karışımı 15-20 dakika beklettikten sonra masaj yaparak dudaklarınıza uygulayabilirsiniz. 

Daha sonra durulayabilirsiniz. Bal maskesini haftada 2-3 kere yapmak daha hızlı sonuç almanızı sağlayacaktır.

Nane Yağı

Nane yağı dudak dolgunlaştırıcı yağların en başında gelmektedir. Kan dolaşımını arttırdığı için dudakları dolgunlaştırır.

Nane yağını dudaklarınıza doğruca uygulayabilirsiniz.

E Vitamini Maskesi

Dudaklarınızın daha dolgun görünmesi için E vitamininden yararlanabilirsiniz.

E vitamini maskesi için bir adet E vitamini ampulü ile 3-4 damla tarçın yağını ve son olarak 4 yemek kaşığı zeytinyağını karıştırın.

Bu karışımı dudaklarınıza masaj yaparak uygulayın. Karışımı 15-20 dakika arası dudaklarınızda beklettikten sonra durulayabilirsiniz.

Daha etkili bir sonuç için haftada 2 defa uygulayınız.

Vicks

Nane yağında olduğu gibi vicks de yakıcı özelliğine sahip olduğundan dudakları dolgunlaştırmada kullanılır.

Dudaklarınıza bir miktar vicks sürüp 10 dakika bekletin. Daha sonra yıkayabilirsiniz.

Tarçın Ve Zeytinyağı Maskesi

Tarçının kan dolaşımını hızlandırma da etkisi oldukça fazladır.

1 çay kaşığı tarçın tozu ile 2 tatlı kaşığı zeytinyağını karıştırıp uygulayabilirsiniz. Dudaklarınızda 25-30 dakika bekletmeniz yeterli olacaktır. İşlem bitince durulayıp nemlendirmeyi unutmayın.

Bu maskeyi haftada 3 kere yapabilirsiniz.

Tavsiye İçerik: Dudak Çatlamasına Ne İyi Gelir?

Sıkça Sorulan Sorular:
Dudaklarım Çok Renksiz Ne Yapmalıyım?
Dudaklarınızın çok renksiz olmasından şikayetçi iseniz önereceğimiz yöntemleri uygulayabilirsiniz.

Portakal suyunu ve yoğurdu eşit miktarda karıştırıp dudağınıza uygulayın. Portakaldaki sitrik asit dudağınızdaki kırmızı rengin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Aynı zamanda dudağınızı fazla güneşe maruz bırakmamalısınız. Fazla güneş dudağınızda pigmentasyon değişikliğine yol açabilmektedir.

Dudağa Diş Macunu Sürmek Ne İşe Yarar?

Dudakları dolgunlaştırmak için öncelikle dudağınızı ölü deriden arındırmanız gerekir. 

Bir diş fırçası ve diş macunuyla peeling yapabilirsiniz. Bu dudağınızdaki ölü deriden kurtulmanızı sağlayıp dudağınızın daha dolgun görünmesine yardımcı olacaktır.

Dudaklarınızı dolgun göstermenin yollarını öğrendiyseniz ve yazımızı faydalı bulduysanız yorum yapmayı unutmayın. Daha fazlası için makalelerimize göz atabilirsiniz.

Hindistan Cevizi Yağının Cilde Yararları

Dünya genelinde oldukça adı duyulan hindistan cevizi yağı uzmanlar tarafından da özellikle son yıllarda sık sık önerilmektedir.

İçeriği sayesinde cilt bakımında da oldukça faydalı olduğundan sürekli kullanılmaktadır.

Cilt üzerinde olağanüstü bir etkisi olduğu söylenen hindistan cevizi yağı aynı zamanda kozmetik ürünlerinde de kullanılmaktadır.

Hindistan cevizi yağının yararları ve faydaları saymakla bitmiyor. Birçok problemle başa çıkan hindistan cevizi yağının cilde yararları, ne işe yaradığı ve nasıl kullanılması gerektiğini ve genel faydalarını merak edip öğrenmek istiyorsanız yazımızı okumaya devam edebilirsiniz.

Hindistan Cevizi Yağı Nedir Ve Ne İşe Yarar?

Hindistan cevizi yağı olgunlaşmış hindistan cevizlerinin iç kısımlarından yağının çıkarılması ile elde edilir.

Günümüzde son yıllarda cilt bakımında, kozmetik ürünlerinde ve saç bakımında gibi birçok alanda kullanılması mümkündür. Ancak fazla tüketiminin içeriğindeki yüksek doymuş yağ sebebiyle zararlı olabileceği söylenmektedir.

Hindistan Cevizi Yağının Sağlığımıza Olan Faydaları

Hindistan cevizi yağının sağlığımıza olan faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Saçların daha parlak görünmesini sağlar.
  • Cildi UV gibi zararlı olan güneş ışınlarından korur.
  • Yüksek kolesterolü düzenler. Bu sayede obeziteye bağlı olan kalp sorunlarının önüne geçer.

Hindistan Cevizi Yağının Cilde Olan Faydaları 

Hindistan cevizi yağının cilt için oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Bunu şu şekilde sıralayalım:

  • Cilt Nemlendirmesi
  • Cilt Lekelerinde Azalma
  • Akne Tedavisi
  • Vücut Losyonu Olarak Kullanma
  • Cilt Temizleyici Olarak Kullanma
  • Cilt Kırışıklıkların Görünümünü Azaltma
  • Peeling Etkisi
  • Vücut Çatlaklarını Önleme
  • Cildi Besle
  • Pişikleri Önleme
  • Cilt Nemlendirmesi

Hindistan cevizi yağı, içeriğinin zengin olması nedeniyle düzenli kullanımında cildin nem oranını arttırabilmektedir. 

Özellikle kuru cilt tipine sahip bireyler için rahatlatıcı bir etkisi olabileceği mümkündür. 

  • Cilt Lekelerinde Azalma

Hindistan cevizi yağı aynı zamanda cilt lekelerini gidermede de oldukça etkilidir. 

İçeriğinde E vitamini bulunduğundan cilt lekelerinde, cilt tonunu eşitlemede ve ciltteki yaraların iyileşme hızını da kolaylaştırabilmektedir.

  • Akne Tedavisi

Hindistan cevizi yağının içeriğinde laurik asit mevcuttur. Bu asit akneye neden olan bakterilere karşı bir direnç oluşturur ve onları öldürmeye yardımcı olur.

  • Vücut Losyonu Olarak Kullanma

Vücut losyonları cildi nemlendirip cilt üzerinde güzel bir koku bırakır. Sizde vücut losyonu kullanımını seviyorsanız hindistan cevizi yağından yararlanıp duş sonrasında vücudunuza uygulayabilirsiniz.

  • Cilt Temizleyici Olarak Kullanma

Hindistan cevizi yağı ciltteki kiri ve makyaji kalıntılarından arındırmada kullanılabilir.

Hindistan cevizi yağını özellikle göz makyajını temizlerken kullanabilirsiniz.

  • Vücut Kırışıklıkların Görünümünü Azaltma

 Hindistan cevizi yağını düzenli olarak kullandığınızda yaşlanma belirtilerini azaltır. Hızlı emilerek cilde nüfuz eder ve ince çizgilerin daha az belli olmasını sağlar. Bunu içindeki E vitamini sayesinde yapmaktadır.

  • Peeling Etkisi

Hindistan cevizi yağını hindistan cevizi şekeriyle karıştırarak bir peeling elde edebilirsiniz.

Bu peelingi haftada 1 veya 2 defa uygulayabilirsiniz.

Bu peeling sayesinde vücudunuzdaki ölü deriyi temizlemiş olursunuz.

  • Vücut Çatlaklarını Önleme

Ciltte kilo alıp verme sonucunda ve hamilelik döneminde çatlaklar meydana gelebilmektedir. Hindistan cevizi yağını hamilelik döneminde düzenli bir şekilde uygulanması çatlak oluşumunu engeller.

Hindistan cevizi yağı ayrıca düzenli kullanımında var olan çatlak görüntüsünü azaltır.

  • Cildi Besler

Hindistan cevizi yağı, antibakteriyel özellikleri sayesinde cildi iyileştirip besler.

Ciltteki kolajen üretimini arttırdığı için, erken yaşlanma belirtilerini ortadan kaldırmış olur.

  • Pişikleri Önleme

Hindistan cevizi yağının içeriğindeki E vitamini sayesinde, özellikle bebeklerde görülen pişiklerin iyileşmesini sağlar.

Bebek bezlerinin sebep olduğu kızarıklıkları da gidermede yardımcı olur.

Pişik oluşmadan önce hindistan cevizi yağı düzenli kullanılırsa pişik oluşumunuda engeller.

Hindistan Cevizi Yağı Nasıl Uygulanmalı?

Cildimize uygulamak için hindistan cevizi yağını ellerinizle birkaç saniye ısıtıp vücudunuza ve yüzünüze uygulayabilirsiniz.

Hindistan cevizi yağı bir zaman sonra kendi kendine emilecektir.

Erkeklerde tıraş sonrası nemlendirici olarak uygulanabilir.

Tavsiye İçerik: Cildimin Parlaması İçin Ne Yapmalıyım?

Tavsiye İçerik: Kadınlarda Yüzde Tüylenme Nasıl Giderilir?

Sıkça Sorulan Sorular:
Hindistan Cevizi Yağı Yüzde Ne Kadar Bekletilmeli?

Günlük olarak 2 veya 3 kez kullanabilirsiniz. 

Hindistan cevizi yağını cilt emilene kadar yaklaşık olarak 1 saat bekletebilirsiniz. Sonrasında cildinizi durulamanız gerekmektedir.

Hindistan Cevizi Yağı Kaşıntıya İyi Gelir Mi?

Hindistan cevizi yağı, uygulandığı bölgede rahatlama hissi yaratmaktadır. 

Kuruluktan kaynaklı olarak ciltlerde pul pul dökülme ve kaşıntı problemi yaşıyorsanız hindistan cevizi yağını kullanabilirsiniz. Cildinizi nemlendirip kaşıntınızın sonlanmasınasını sağlayacaktır.

Hindistan Cevizi Yağı Cilt Lekeleri İçin Nasıl Kullanılır?

Hindistan cevizi yağından bir miktar ısıtın. Sonrasında cildinizde leke olan yerin üzerine 10 dakika masaj yaparak uygulayabilirsiniz.

Bu yöntem cilt tonunuzu eşitleyip lekeleri daha hızlı gidermede yardımcı olur.

Hindistan cevizi yağının cilde olan yararlarını anlattığımız yazımızdan faydalanıp, beğendiyseniz yorum yapmayı unutmayın.

Dişlerin Beyaz Olması İçin Doğal Yöntemler

Günlük hayatımızda dış görünüşümüzde karşımızdaki kişide ilk dikkat çeken şeylerden biri de gülümsemesidir. Gülümsememizi güzelleştiren en önemli etken de dişlerimizden oluşmaktadır. 

Herkes dişlerinin beyaz ve parlak durmasını ister. Bakımlı dişlere sahip olmak, karşımızdaki kişide olumlu etkiler bırakabilmektedir.

Dişlerin beyaz olması için doğal yöntemler nelerdir? Hangi yöntemlerle dişler beyazlaşır? Bu sorularınıza yanıt arıyorsanız yazımızı okumaya devam edip önerilerimizden faydalanabilirsiniz.

Dişler Neden Beyazlığını Kaybeder?

Dişlerin sararması, dişlerin kendi doğal rengini kaybetmesine neden olan bir durumdur. Dişler beyaz olsa bile belirli bir süre sonra ağız içeriğinin ve bazı yiyeceklerin etkisiyle sararmaya başlayabilir.

Doğal diş beyazlatma yöntemlerinden söz etmeden önce dişlerimizin neden beyazlığını kaybettiğinden bahsedelim.

Dişlerin beyazlığını kaybetmemesi için günlük hayatımızda fazlaca tükettiğimiz özellikle kahve ve sigara gibi olan ürünlerden kaçınmamız gerekmektedir. 

Bu gibi maddelerin kullanımını minimuma indirmek hem diş sağlığımızı hemde dişlerimizin sararmasını önlemeye yardımcı olur. 

Diş sararmasının sebebi çoğu zaman, günlük temizlik rutininin eksik olmasından kaynaklanıyor. Ek olarak dişlerinizde plak birikmesi de dişlerin sarı görünmesine neden olabilir.

Aynı zamanda bu sorunla başa çıkabilmek için en etkili yöntemlerden biri de düzenli olarak diş hekimine başvurmaktır. Bunun dışında kendimizin yapabileceği doğal yöntemlerde mevcuttur.

Doğal Diş Beyazlatma Yöntemleri Nelerdir ?

Dişlerin beyaz olmasının insanlar için güzel bir görünüş sağladığı bilinmektedir. Dişlerinizi beyazlatmak söz konusu olduğunda aralarında seçim yapabileceğiniz birçok yöntem bulunmaktadır.

Bununla birlikte, çoğu beyazlatma ürünü kimyasallar içerdiğinden insan için endişe kaynağı olabilmektedir.

Daha beyaz dişler istiyor ancak aynı zamanda kimyasallardan kaçınmak ve doğal olmasını istiyorsanız bu yöntemleri sizin için listeledik.

Doğal diş beyazlatma yöntemleri:

Doğal diş beyazlatma yöntemlerini aşağıdaki tabloda bulabilirsiniz.

Doğal Diş Beyazlatma Yöntemi 1 Düzenli diş fırçalama ve diş ipi kullanın.
Doğal Diş Beyazlatma Yöntemi 2 Diş hekiminize kontrol olun.
Doğal Diş Beyazlatma Yöntemi 3 Fazla kahve ve sigara tüketimini kısın.
Doğal Diş Beyazlatma Yöntemi 4 Defne yaprağı ve portakal kabuğu maskesi
Düzenli Diş Fırçalama Ve Diş İpi

Düzenli bir şekilde dişinizi fırçalayıp diş ipini kullanmaya özen göstermelisiniz. Günde minimum iki kez dişlerin fırçalanması gerekmektedir. 

Diş aralarında kalan tabakalar içinde diş ipini kullanmalısınız. Bu sayede ağız hijyenine de katkı da bulunur.

Düzenli bir şekilde fırçalanan dişler gün geçtikçe daha fazla beyazlaşabilir ve daha sağlıklı hale gelmiş olur.
Diş Hekimi Kontrolü

Diş hekimine düzenli olarak 3-6 ayda bir gidilmesi gerekmektedir. Diş hekimleri dişte oluşan plakları temizler, dişinize uygun diş macunu verir. Buna bağlı olarak dişleriniz daha sağlıklı bir görünüme ulaşabilir.

Ayrıca diş plaklarının temizlenmesi dişlerdeki sarı görüntüyü azaltıp beyazlamasına yardımcı olur.

Fazla Kahve Ve Sigara Tüketimini Kısıtlamak

Dişlerimizin beyazlığını koruması ve diş sağlığımız için kahve ve sigara gibi ürünlerin kullanımını azaltmak dişin kendi rengini korumasını sağlar.

Defne Yaprağı Ve Portakal Kabuğu Maskesi

Portakal kabuğunu rendeleyip aynı zamanda defne yaprağını da ezerek toz haline getirdikten sonra birbirine karıştırarak macun kıvamına getirin. 

Diş fırçanızı bu karışıma batırıp yaklaşık 5 dakika boyunca fırçalayabilirsiniz. Bu uygulamayı haftada bir kere yapabilirsiniz.

Çilek 

Çileği püre haline getirip, çilek ile dişlerinizi fırçalayabilirsiniz.

Çileğin içinde malik asit bulunduğundan dolayı asit dişler üzerindeki tabakaları yok etmede etkili olabilmektedir. Tabakalar yok edildiğinde dişler beyazlık kazanacaktır.

Adaçayı

Adaçayı düzenli kullanıldığında dişlerin beyaz kalmasını sağlamaktadır. Bitkisel bir çözüm olup kullandığınızda zamanla dişlerinizin de beyazlık kazandığını fark edeceksiniz.

Diş Beyazlatmada Dikkat Etmemiz Gereken Diğer Çözümler

Diş fırçalama işlemi yaparken hızlı yapmamaya çalışın.

İçecekleri pipetle içmek, dişlerin daha az zarar görmesini sağlar. Bu sayede diş beyazlığını uzun bir süre kolay kolay kaybetmez.

Dişlerinizin beyazlığı için birçok yöntem denenebilir, fakat ağız içi çok hassas bir bölgedir. Emin olmadığınız yöntemleri denemek hem ağız sağlığını hem de dişin beyazlığını kaybetmesine neden olabilir.

Tavsiye İçerik: Dudak Çatlamasına Ne İyi Gelir?

Sıkça Sorulan Sorular:
Diş Beyazlatma Yöntemleri Kalıcı Mıdır?

Diş beyazlatmak için kullandığınız yöntemler doğru uygulandığında uzun süreli kalıcı olabilmektedir. Fakat bu kişiden kişiye göre değişen bir durumdur. 

Diş beyazlatma yöntemlerinin kalıcı olması uygulayan kişinin alışkanlıklarına bağlıdır.

Dişlerin beyaz olması için doğal yöntemlerden bahsettiğimiz yazımızı beğendiyseniz başka yazdıklarımıza da göz atmayı unutmayın. Dişlerin beyaz olması için yapılan doğal yöntemlerden aklınıza takılanlar hakkında yorum yazmayı ihmal etmeyin.

Girişimci olup evinizden çalışarak para kazanmak ister misiniz?

X